31 Mayıs 2013 Cuma

Bu aralar hayat . . .

İşte yorucu bir günü atlattıktan sonra şimdi önümde uzuuun bir iki haftalık tatil var.
Çabuk geçeceğine eminim ama olsun zaten iş zamanı da tatil zamanı da çabuk geçiyor.
Zaman adil yani :)
Umarım istediğimiz gibi keyifli ve güzel geçer.
Önce şöyle pazar gününden bir sonraki pazara güzeeel bir deniz tatili yapalım.
Binelim arabamıza, oradan buradan topladığımız müziklerle yola çıkalım, yolda yaptığımız sandviçleri ve termostaki çayımızı afiyetle yiyelim, gelelim Konya'ya, orada da güzel bir etli ekmek ya da tandır yiyelim ve sağsağlim varalım Side'ye otelimize.
Sonra ilk gün görmemişliğiyle hemen mayolarımızı giyip hooop denize :)
Sonraki günler gelsin miskinlik, tembellik zamanı.
Kahvaltı, deniz, şekerleme, deniz, kitap okumaca, deniz, dergi okumaca, yürüyüş yapmaca, deniz, akşam yemeği, sahilde yürüyüş, mehtap, uzuuun bir gece uykusu... döngüsü içinde günlerimiz geçip gitsin.
Tadı damağımızda gelsin dönüş vakti...

Sonrasında benim için 1 hafta da evde dinlenmece.
Belki kızımızın odasına el atarım biraz.
Bu hafta boyası yapıldı. Açık, fazla tonu olmayan, risksiz bir renk oldu. Şimdi yavaş yavaş mobilyalarını, ufak tefek detaylarını halletme vakti.
Kutu gibi, minik şirin bir oda olsun istiyorum :)

Hamilelik iyi gidiyor. Karnım artık baya büyüdü. Biraz zorlamaya da başladı aslında. Bir yerden kalkarken destek alma ihtiyacı hissediyorum. Fazla ayakta durursam belimde, bacaklarımda agrı olabiliyor. Fazla oturursam da öyle. Mide yanmam ve şişkinliğim sanki biraz daha iyi gibi. Ama belli olmuyor, aaa bugün ne kadar iyiyim derken bir anda karnım taş gibi şişebiliyor. Derim o kadar geriliyorki o zamanlarda patlıycam zannediyorum. Ama sabah uyandığımda pamuk gibi yumuşacık. Bir öyle bir böyle yani.
Bu aralar en büyük başarım son 2 haftadır, her sabah ya da günaşırı yaptığım yoga. İnternette bulduğum videolar üzerinden yaklaşık yarım saat yapıyorum. Zaten aslında bir süre hoca eşliğinde yoga yaptıktan sonra evde kendi başına yapmak çok rahat. Gerçi benim bu yola başvurmamın nedeni yeri ve zamanı uygun bir kurs bulamamış olmam. Ama olsun iyi de oldu bence. Matımı götürüp tatilde bile her sabah yapmayı düşünüyorum :)

27. hafta biterken vaziyetler böyle. Önümüzdeki üç ay bebek odası, babyshower, doğum-emzirme eğitimleri, doktor kontrolleri, eksikliklerin tamamlanması gibi işlerle geçecek gibi gözüküyor. Bir yandan da bebeksiz, sakin hayatın tadını çıkarmaya devam :) Böyle dediğime de bakmayın gerçi, Savaş da ben de artık çok sabırsızız kızımıza kavuşmak için. Savaş'a göre 9 ay çok uzun zaten :)

Görüşmek üzere . . .

24 Mayıs 2013 Cuma

Bugün okuduğumda beni tebessüm ettiren bir yazı . . . Ne çok şey istiyormuşuz meğer ;) Buyrun yazı aşağıda . . .

Ey koca! Ey erkek arkadaş! Ya da yaşamındaki hamile kadını anlamak isteyen sevgili okur!
Eczaneden satın alınan test evde yapıldı. Gözlerini yuvalarından oynatan “iki paralel çizgi” çıktı. Bir de doktara gidildi ve teyit edildi. Tebrikler! Hayatınız daha önce olmadığı kadar değişmek üzere. Belki de bir baba, dayı, amca ya da dede oluyorsun.
Hamilelik, kadın hayatında çok özel bir dönem. Önündeki 9 ay boyunca o yıllardır tanıdığın kadın gidecek. Yerine fiziksel ve duygusal olarak tamamen farklı birisi gelecek. Daha önce baba olmuşsan belki yaşanacaklar hakkında bir fikrin olabilir. Ancak bu duyguları ilk kez tadıyorsan sana müthiş bir hizmetim var:
Hayatındaki hamile kadını anlamak ve onun suyuna giderek, kalbini kazanmak için harika bir el kitabı:

Hamile kadın ne ister?
Hamile kadın en önce sağlıklı bir çocuk doğurmak ister. Kiminin gönlünden kız, kiminin gönlünden erkek geçer. Kimisi için de cinsiyeti hiç farketmez. “Sağlıklı olsun, eli-ayağı düzgün olsun da ne olursa olsun” der…

Hamile kadın uyumak ister. Gece, gündüz, kısa ya da uzun… Kafası sürekli yastık arar. Belki de önündeki uzun ve yorucu aylara bir hazırlıktır bu. Şöyle gerine-gerine, rahatsız edilmeden, uyanınca yapılacak işleri dert etmeden uyumak ister. Hamileliğin ileri aylarında karın üstü yatmak ister. Kocaman karnı izin vermez. Hatta çocuğun dolaşımı etkilenmesin diye sırt üstü bile yatamaz. Aylarca ya sağa, ya sola dönerek, uyuşan bir kalçayla uyumak durumunda kalır… Sarıldığı yastıkların onu rahat ettirmesini ister. Ha bir de gece boyunca zırt-pırt gelen çişi yüzünden bunalıp, mümkün olsa sonda taktırmak ister.

Güzel olduğunu, hamileliğin ona yakıştığını duymak ister. Cildinin parladığını, yüzüne bir sakinlik geldiğini, gözlerinin ışıldadığını söylemeni diler. Karnındaki o yuvarlağın çok güzel durduğunu, hala seksi olduğunu duymak ister.

Hamile kadın çalışıyorsa, onu son dakikaya kadar çalışmak zorunda bırakan çatlak bir patronu olmamasını, hamilelik ve süt iznini dilediği gibi kullanabilmeyi diler. Sırf hamile olduğu için ikinci sınıf çalışan muamelesine tabi tutulmamayı, anne olduğu için terfi şanslarını kaçırmamayı bekler.

Gittikçe büyüyen bedenine uyacak ve içinde şık hissedeceği kıyafetler ister. O kıyafetleri her yerde arar, bulamaz. Bazen de sadece 9 ay giyeceği kıyafetler için para harcamak istemez. Kocamın/sevgilimin tişörtleriyle idare ederim der. Tam da o sırada önem verdiği bir partiye ya da bir arkadaş toplantısına davet edilir. Hazırlıksız yakalandığı için, mecburen yine beli rahat olan o meşhur siyah pantalonunu ve robadan bluzunu giyer. Bu kıyafeti daha önce bin defa giymiş olsa da içinde güzel durduğunun söylenmesini ister. Çocuğunu doğurduktan sonra da en kısa zamanda eski kıyafetlerinin içine girebileceğini düşünmek ister.

Hamile kadın ilk aylarda öğürmeden, burnunu tutmadan yemek yiyebilmek ister. Soğan konulmadan yapılan ne kadar az Türk yemeği olduğunu düşünerek hayıflanır. “Keşke bir ahçım olsa da istediğim yemekleri pişirse ya da hep dışarıda yesek de hiç yemek yapmak zorunda kalmasam” diye fantezi kurar. Tüm hamileliğini pilav ve makarna ile geçirirse, 9 ay sonra 1000 kilo olmayacağını ummak ister. Sonraki aylarda iştahı açılınca, kimsenin yediğine karışmamasını, kilolarıyla ilgili yorum yapılmamasını ister. Kış gecesi karpuz, yazın kestane, gece 12'de tüm manavlar kapanınca çilek, kahvaltıda lahmacun yemek ister. Canı çektiği yemekleri nazlanmadan bulup getiren bir kocaya sahip olmak ister. Sarelle kavanozuna kepçe girebilmesini ister.

İlk hamileliğiyse iyi bir anne olacağına inanmak ve bunu yakın çevresinden de duymak ister. Başka çocukları varsa hepsine zaman ayırabilmeyi, onlara eşit ve adil davranmayı ister. Diğer çocuğu küçükse “bebek doğduğunda birinin ağlaması öbürünün uykusunu bozmasa bari” diye umar. Kocasının gece bebeği sallamasını, altını değiştirmesini bekler. Annesinin çocuk bakımında ona yardım etmesini ister.

Sokağa çıktığında her yabancının izin almadan karnını mıncıklamamasını ister. İnsanların hamilelikle ilgili “sen şimdi iyisin, bir de doğurunca gör” ya da “ayyy, karnı burnunda, bu haliyle dışarıya çıkmış” gibi garip yorumlarını kendine saklamalarını ister. Otobüse bindiğinde kendisine yer verilmesini bekler.

Kocasının/sevgilisinin ona ekstra nazik, anlayışlı ve ilgi dolu davranmasını ister. Geçeceği kapıların tutulmasını, elindeki en ufak bir yoğurt poşedinin bile taşınmasını, akşam ayaklarını uzattığında hiç sorulmadan ayak masajı yapılmasını ister. Beklenmedik günlerde kapıyı açtığında karşısında bir buket çiçek ya da bir paket çikolata görmek ister. Emailinde ya da buzdolabının üzerinde küçük aşk notları bulmak ve pazar sabahları sırt ağrısıyla değil, koca busesiyle uyanmak ister. Hamileliğin sadece güzel anlarında değil, zor anlarında da destek olan, midesi bulanıp tuvalete koştuğunda ardından gelerek saçlarını şefkatle tutan bir koca ister. Yaşadığı duygu fırtınalarını anlayan, ona hayatta zorluk çıkarmaktan ya da kapris yapmaktansa, destek olan bir adam ister.

Hamile kadın karnında kelebeklerin uçtuğunu ve ufaklığın bir oraya bir buraya yüzdüğünü hissetmek ister. Ultrasonda bebeğin bacak bacak üstüne atarak keyif yaptığını görmek ister. Hayatındaki o özel adamın karnını okşamasını, doğmamış bebekleriyle yumuşak ve güven verici bir ses tonuyla konuşmasını bekler.

Hamile kadın doğum şeklini özgürce belirleyebilmeyi, bu konuda kendisine eşi, doktoru, akrabaları ya da arkadaşları tarafından baskı yapılmamasını, seçtiği doğum şeklinin eleştirilmemesini diler. Elbette rahat bir doğum yapabilmeyi ister.

Ey baba, sevgili, dayı, amca ya da dede adayı. Eğer bu yazıyı okuyorsan yaşamındaki hamile kadına önem verdiğini tahmin ediyorum. Bu yazdıklarım sana çok görünmesin. Hamile kadın dünyanın en önemli işini yapar. Bu dünyaya “yaşamı” getirir. O nedenle istediği herşey onun hakkıdır. Onu ne kadar rahat ettirirsen o kadar mutlu bir hamilelik geçirir. Mutlu hamile, mutlu bir kadın ve anneye dönüşür. Nihayetinde mutlu bir çocuk dünyaya getirir. Bu bir döngüdür. Bu döngüde senin rolün çok büyüktür.

Bu el kitabınıın çıktısını al, bir daha oku, içine sindir. Çünkü birkaç ay sonra elinde bunu değil, tüm masumiyetiyle sana bakan küçücük bir mucizeyi tutacaksın…

23 Mayıs 2013 Perşembe

Balkon sefası

Balkonumuzu tam kapasite kullanıma açtık.
Akşamları yemekleri balkonda yiyoruz, cumartesi-pazar kahvaltılarını yine balkonda yapıyoruz.

Açık havada oturmak insana iyi geliyor bence. Bir iki kuş cıvıltısı duymak bile yetiyor.
Hele havalar ısınmışken ve bütün gün dört duvar arasında geçiyorken insan kendini dışarılara atmak istiyor.

Karşımızda başlayan inşaat başta bende bir hayal kırıklığı yaratsa da atlatmam uzun sürmedi.
Ya sev ya terk et mantığıyla olaya yaklaşınca benim için bu aşamada en uygun seçeneğin "sevmek" olduğuna karar verdim :)
İyi de karar vermişim diyorum çünkü şu an gerçekten kafam rahat.
Hayatın getireceklerine açığız ama ekstra bir çaba sarf etmek gibi bir niyetimiz en azından kısa vadede yani doğuma kadar yok.
Zaten bebeğimizin benim için anlamı olan bu evde ilk aylarını geçirmesi bence güzel ve manidar olacak :)

20 Mayıs 2013 Pazartesi

26. haftaya girerken . . .



Bugün doktor randevumuz yani kızımızla randevumuz vardı :) Bizi esneyerek karşıladı bu sefer :) Sonra da yüzünü gördüğümüz zamanlarda ara ara ağzını açıp kapattı.
Bu seferki görüntü önceki zamanlara göre çok daha belirgindi. Kızımızı bu haliyle görmek gerçekten heyecan vericiydi.
Kilosu 800 gram, boyu da 30 cm civarıymış. Minyatür bir insan artık kendisi :)
Görüntülerin en sevimli kısmı da duruşuydu; ayaklarını neredeyse alnına değdirecek bir pozisyonda top şeklinde duruyordu kuzucuk :)
Her şey iyiydi yani çok şükür :)
Sadece demir değerlerim ortalamanın altında çıktığı için demir hapını günde ikiye çıkarmam gerekecek gibi gözüküyor.

Böylece 25. haftayı da dün itibariyle bitirmiş olduk.
Günler hızla geçiyor, haftalar birbirini kovalıyor.
Bir de bakmışızki 30'lu haftalar, hatta doğum zamanı gelmiş çatmış olacak :)
Bakalım bizi neler bekliyor olacak, yaşayıp göreceğiz :)
Her şeyin yolunda olması o kadar büyük bir nimet ki gerisi boş . . .

Sevgilerle . . .

18 Mayıs 2013 Cumartesi

4. Evlilik Yıldönümümüz...

Evlilik yıldönümlerimizi nasıl kutladığımızı hatırlamak zor oluyor.
Geçen yıl ayrıydık, ben Londra'daydım.
Gerçi birkaç gün sonra gelmiştim Türkiye'ye de gecikmeli bir kutlama yapmış mıydık hiç hatırlamıyorum.
Birinci evlilik yıldönümümüzde Paristeydik, hatta Disneylanddeydik :) Benim iş için gitmem gerekiyordu (Paris'e tabi, Disneylande değil :p), Savaş da benimle gelmişti. Güzel denk gelmişti yani.
İkinci yılımızda ne yaptığımızı biraz düşündük ama ikimiz de hatırlayamadık. Yazmak lazım dedik. Yapılan özel kutlamalar, gidilen tatiller üzerinden yıllar geçtikçe unutuluyor. Bir deftere kesin not almak lazım bence.

Bu yıl Savaş'la güzel bir akşam yemeği yedik. Arjantin tarafında Günaydın Steakhouse diye bir yerdeydik. Planı Savaş yaptı, bana süslenip püslenip eşlik etme kısmı kaldı - topuklu ayakkabı bile giydim :) Özel günler için güzel bir mekan bence. Ordan burdan muhabbetler ettiğimiz, benim arada Savaş'ı "eee hadi bakalım söyle bu 4 yıl nasıl geçti sence" gibi sorularla romantizme teşvik ettiğim, kızımızla yeni yaşamımızın nasıl olacağını tahmin etmeye çalıştığımız keyifli bir akşam yemeğiydi :)

Seviyorum ben böyle özel günleri, sadece o ilişkiye özel olanları tabi. Evlilik yıldönümleri, doğum günleri yılda birkaç gün biraz heveslendiğin, ufak sürprizler planladığın rutinin dışına çıktığın günler bence.
Bu yıl biraz "çocukça" hediyeler seçtim, 2013'ün bizim için getireceklerine uygun olsun istedim :) Savaşa aldığım - ya da yaptırdığım desem daha doğru olur - hediye burada: http://www.mutlulukperisi.com/yildonumu-kurabiyeleri.html Bir de kalp şeklinde şeker aldım. İçimden böyle geldi bu sene :)
Savaş da bana gümüş bir kolye, küpe, yüzük takımı almış, aytaşından. Çok beğendim :)
Hediye almayı da vermeyi de çok severim :))
 
Savaş'a aldığım, yanında uzuun,
güzel bir mektupla verdiğim
kalp şeklinde şeker ;)
Geceden kareler :)

Nice 4 yılımız olsun inşallah :)

14 Mayıs 2013 Salı

Savaş yanımda ders çalışıyor.
Ben de ona destek olayım diye yanında oturmuş internette geziniyorum. Böyle desteğe can kurban :)
Geçen sene Londra'da böyle günler hayal gibi gelirdi.
Ders çalışma faslının şimdilik benim için kapanmış olması çok güzel. Yakında Savaş için de kapandığında üstünden çok büyük bir yükün kalkacağına eminim. Ha gayret kuzucum ;)

Dışarıda yağmur yağıyor.
Damlalar çok güzel cama vuruyor.
Havalar ısınıyor diye sevinirken, bir anda 30 dereceleri görünce bir adım geri attım.
Sıcak güzel de, Mayıs ayından da bu kadar sıcaklara gerek yok.
Birkaç gündür güzel gidiyor, 23-25 derece. Oohh mis gibi.
Sabah evden çıktığımda hafif serin ama üşütmeyen bir havayla karşılaşmak iyi geliyor.

Bugün annemlerin 35. evlilik yıldönümleriydi.
Akşam beraber yemeğe gittik - bize ne oluyorsa gerçi! Çocuğun olunca böyle oluyor galiba, özel zaman falan yok :)
Sağlıkla, keyifle, huzurla daha nice yıllar görürler inşallah...

Bizim ailede bütün evlilik yıldönümleri Mayıs ayında, 14 Mayıs 1978 annemlerin, 25 Mayıs 2002 ablamların, 16 Mayıs 2009 bizim.

İki gün sonra bizim evlilik yıldönümümüz :)
Bu yıl bizim için özel bir yıl olacak...
En güzel hediyeyi bu yıl alacağız :)

Hehe, duydu galiba kızım, hemen oynamaya başladı :)

12 Mayıs 2013 Pazar

Asyacığın doğum günü ve anneler günü

Bu haftasonu yine oldukça hareketliydi.
Cumartesi Asyacığımın 6. geleneksel doğum günü partisi vardı.
Her sene olduğu gibi yine ortalık evlere şenlikti :)
Çocuklar çok mutluydu. Asyacağımın yüzünden bütün gün gülücükler eksik olmadı.
Çocuklar içeride oynarken anne-babaların keyifleri yerindeydi, güzel muhabbetler edildi.

Meraklı bakışlar arasında pastayı getirme görevi benim
Pastanın etrafında hevesli bekleyiş

Oturduğum nadir anlarda, babişkocum ve Lemişle
 
Mutlu anne-baba

Ben tabiki yine tutamadım kendimi, bütün gün ayakta gezindim durdum.
Artık bedenindeki değişiklikleri, mesela büyüyen göbeğini, alınan kiloları, biraz kaile al, ona göre hareket et değil mi? Nerdeee.
Sonuç akşam çekilen bel ağrısıydı.

Neyseki bir sonraki güne hiçbir ağrım, sızım kalmamıştı. Hatta o kadarki sabahın 7'sinde cin gibi ayaktaydım. Sanırım bedenim şimdiden alıştırmalara başladı :) (gerçi kahvaltı sonrası tekrar yatağa girip uyuduğum kısmı saymazsak :))

Öğleden sonra anneler günü kutlamaları başladı. Bu yıldan anneler günümü kutlayanlar bile oldu, hehehe ;)
Geniş aile olarak yemekte buluşuldu. Bu da bizim için geleneksel aslında. Şimdiye kadar çoğu anneler-babalar gününde hep birlikteydik. Böyle günlerde herkesin bir arada olması gerçekten çok güzel. Bu sene en büyük eksiğimiz İpek ablaydı :(
Bir dahaki yıl hiç firesiz, hatta bir fazlayla olacağız inşallah :)

Geleneksel anneler günü yemeğimiz
3 anne, 1 anne adayı ve güller :)


 İyi haftalar :)

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Bebek odası hazırlıkları başlasııın . . .

Dün akşam ani bir kararla çalışma odasını boşaltmaya başladık. Daha doğrusu ben kitapları yavaş yavaş bir süredir koliliyordum da dün biraz daha hızlanmış olduk.
Annem-babam bizde kalacaklardı, benim planım da bir yandan annemle laklak edip bir yandan da kolileme işini tamamlamaktı.
Sonra bir baktım ki olaylar ilerlemiş, erkekler ellerinde aletlerle odadaki parçaları duvardan sökmeye bile başlamışlar!
Pek de iyi oldu walla.
Çalışma masasının yanındaki iki dolabı kapalı balkona taşıdık. Benim mutfaktaki fazlalıklarımı güzelce alacak gibi.
Odadan çalışma masası da gittikten sonra, ilerleyen haftalarda odayı boyatma işi kalıyor.
Sonrasındaysa birkaç parça eşya aldık mıydı iş tamamdır ;)
Fazla parça almayı düşünmüyorum, oda zaten küçük iyice küçültmeye gerek yok. Minik bir yatak yani aslında beşik, bir dolap ve altında depolama yeri olan alt değiştirme ünitesi şu an aklımdakiler.
Oda bitince fotoğraflarını paylaşırım zaten ;)

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Haftasonundan kareler

Cuma Akşamı . . .
 
Cuma akşamı Pınar, Burak, Jaso, Savaş ve tabiki Asrın Bora'yla güzel bir akşam yemeği yedik :)
Asrın Bora tabağı kemirirken :)

Savaş babalık provalarında :)

Pino, Jaso ve ben ;)
Gecenin sonunda artık dayanamadı kuzucuk . . .
Pazar Keyfi . . .

Pazar günü Selocuumun 30. yaşını kutladık. Çooook güzel bir organizasyon yapmış.
Doğum gününün sloganı "30 olduk ama hala çocuğuz"du :) Slogana çok güzel uyum sağladık :)
A'dan z'ye her şeyi düşünmüştü Selo, bize sadece keyif yapma kısmı kalmıştı.
Sabahtan kahvaltıyla başlayıp, üstüne İrene teyzenin yaptığı pastalar, böreklerle midelerimize bayram ettirip, oyunlarla da keyfimizi iyice bulduuk.
Her şey çok güzeldi. Tekrar mutlu yıllar Selo ;)

Güne keyifli bir kahvaltıyla başlandı

 
Sofrada bir kuş sütü eksikti
T-shirtler itinayla boyandı




Keyifle giyildi 
MUTLU YILLAR SELO :)

Türlü türlü kelimeler türetildi ("Uyarlı" ne demekse!) :)
Bak bu güzel olmuş, Selma :)
Çeşit çeşit oyunlar oynandı

Ödül töreni yapıldı, hediyeler dağıtıldı :) 
Kocam birinciiii :)
Bahçede oturmaya doyulamadı
Çok keyifli bir doğum günü kutlaması oldu, nice 30'lara Selo :)

3 Mayıs 2013 Cuma

23. hafta sona ererken . . .

Veee yine Cuma, haftasonu geldi yaniii :)
Bence hafta içi bir gün daha tatil olmalı - tercihen çarşamba günü.
Yetmiyor haftasonu, yetse de hafta ilerledikçe insanda bir enerji eksilmesi oluyor.
Bu hafta o açıdan güzel bir haftaydı, çarşamba günü tatildi :)
Hafta ortası tatilimizde balkonda yapılan uzuuun güzel bir kahvaltının üstüne, biraz spor yaptık, akşama da Urfalı bir arkadaşın çiğköfte partisine katıldık :) Böyle zararlı şeylere (gerçi çiğköfte zararlı sayılmaz da ) normal zamanda kesinlikle bir düşkünlüğüm var. Midye, kokoreç, sokak köftesi, işkembe çorbası vb. hamilelik sonrası tekrar hevesle döneceklerim arasında :)

Bu akşam Diyarbakır'da zorunlu hizmetini yapan, taaa dershane zamanlarından canım arkadaşım Pınar ile yemek yiyeceğiz. Çocuk doktoru kendisi, bebeğimizin her sorununda ya da daha doğrusu biz her sorunu olduğunu sandığımızda ileride arayıp on saat başını şişireceğimiz kişi yani :)

Bugün babam da geliyooor :) Eveeet, sonunda ailemiz tamamlanıyor :) Akşam yemeği sonrası uğrayıp bir hoşgeldin demeye vaktimiz olur umarım. İlerleyen günlerde de bolca görüşürüz gerçi. Böyle zaman kısıtlı olunca görüşmek daha bir kıymetli oluyor sanki.

Haftasonu da İtalya'dan ziyarete gelen Gizmocuğumu göreceğim :) Ortaokuldan arkadaşım, yani neredeyse 20 yıl olmuş! Way be yaşlanıyor muyuz ne! Üniversitedeyken beraber aylarca İtalyanca kursuna gitmiştik Gizem'le. Ne oldu sonunda, o İtalya'ya yerleşti, bense İtalyancayı unuttum :))

Bu hafta bolca Ankara ziyaretçisi var anlayacağınız, pek güzel hepsini görecek olmak :)

Havalar biraz fazla sıcak gidiyor, baharı yaşayamadan yaza geçmiş gibi olduk.
Bu benim için hiç de hayra alamet değil :( Şimdiden elim, ayağım şişmeye başladı gibi hissediyorum.
Bu aralar genel şikayetlerim mide yanması ve şişkinlik, arada bir de ayağıma kramp giriyor. Sanki ilerleyen aylar biraz daha zor geçebilir gibi. Ama tabi bunlar ne ki, tek sıkıntım bunlar olsun.

Bu arada toplam aldığım kilo da 6. Ortalamanın içinde gidiyorum şimdilik. Gerçi kendimdeki tatlı ve hamur işi yeme isteği artışına resmen şaşıyorum. Ben önceden tatlıyı neredeyse zorla yerdim, öyle arada sırada pek de istemeden bir iki çatal alırdım. Şimdiyse gün içinde aklıma tatlı yemek geliyor, bazen frenliyorum kendimi bazense amaan diyip yiyorum walla :) sütlü tatlı yediysem ve gün içinde çok da geçe kalmadıysam fazla sorun değil. Esas fena olan gecenin bir vakti birilerine ya da bir yerlere gittiğimizde yediğim baklavalar :)

23. hafta biterken durumlar böyle yani. Kızımla mutlu mesut geçinip gidiyoruz.
Babası da kızıyla konuşmaya pek bir sardı bu aralar. Artık seslerimizi duymanın yanı sıra ayırt etmeye bile başladığı haftalara girdik sanırım :)

Sevgilerle...