29 Nisan 2013 Pazartesi

İstanbul, rüya şehir . . .


Bu seferki İstanbul gezimizin tadı sanki öncekilerden de güzel geldi. 
Mevsim olarak tam zamanıydı bence, hava sıcaktı ama bunaltıcı değildi.
Güzel gezdik, manzaraya doyduk ve en önemlisi arkadaşlarımızı gördük.

Cumartesi sabahı etle başladık güne. Aklımızda Bolu'daki İsmail'in Yerinde et yemek vardı da sabah 10'da orada olcağımızı hesap edememişiz. Eee laf da bir kere çıkar ağızdan ;) Napalım biz de afiyetle bir güzel yedik etleri.


Sonra biraz İstanbul trafiği çektikten sonra 1 gibi Ortaköydeydik. Biraz oturduk, kahve içtik, denizi seyrettik.
Denizle ilk kavuşma zaten bir özlem dolu oluyor, etrafındaki kalabalığa da sırtını döndüm mü işte o güzeliiim manzarayla başbaşasın.
Sonra gelsin güzel bir Boğaz turu. Şöyle İstanbulu boylu boyunca görmüş olduk. Erguvanlar açmaya başlamış şehir iyice bir güzelleşmişti. Dünyanın en güzel şehirlerinden birindeydik, o kesindi.
 Boğaz turu sonrası bir şeyler yedikten sonra Zeynocuumun evine gittik, şirin mi şirin bir ev yapmış kendine İstanbul'da. Bir türlü gelememiştik ziyaretine, bu sefereymiş kısmet. Biraz oturduk, dinlendik, muhabbet ettik. Sonrasındaysa akşam yemeği için Kuruçeşme'de bence en güzel İstanbul manzaralarından birine sahip olan Mavi Balık diye bir lokantaya gittik. Boğaz manzarasıyla yemeklerimizi yedik, keyifli muhabbetler ettik. Yıllardır İstanbul'a gideriz ama öyle güzel bir manzaraya karşı balık yediğimi hiç hatırlamıyorum. Bir tarafta dolunay, öbür taraftaysa Boğazın ve Boğaziçi köprüsünün eşsiz manzarası...

Akşam Zeynep'te kaldıktan sonra da, sabaha kahvaltıya Savaş'ın çocukluk arkadaşı Ziya ve Diclelerdeydik. Onlar da evlenmiş biz yine onların da bir türlü ziyaretlerine gelememiştik. Evleri Arnavutköy'de Boğaza karşı çok güzel bir manzaraya sahipti. Beraber kahvaltı yaptık, üstüne bir de öğle yemeği yedik (Bodrum Mantıcısından feraye mantısı ısmarladık, bir harikaydı tavsiye olunur), ama yine de ne o güzelim manzaraya ne de muhabbete doyamadan Ankara'ya dönüş yoluna çıkmak zorunda kaldık.

İstanbul'dan ayrılırken Savaşın da benim de aklımızdaki yılda en az 2-3 defa İstanbul'a gelmemiz gerektiğiydi. Görülecek arkadaşlar, gezilecek semtler-mekanlar, yapılacak kültürel aktiviteler o kadar çokken bir haftasonunda sadece her şeyin tadı damağında kalıyor insanın.

Güzel bir hafta olması dileğiyle...
 



26 Nisan 2013 Cuma

İstanbul yolcusu kalmasıııın! ;)

Heyooo İstanbul'a gidiyoruz :) 
Gitmek vardı da aklımızda, zamanlaması ani oldu.
İyi de oldu. Yoksa öyle mi böyle mi derken kalacaktı walla.
Hava da pek güzel zaten.
Güzel bir haftasonu bizi bekliyor gibi ;)

Bu elbisecik de kızımızın ilk elbiselerinden biri. 
Anneannesinden, taaa Tebriz'den geldi. 
Resimde göründüğünden daha küçük ve daha da şirin aslında :)
Şimdiden altı tane bıdık bıdık elbisesi var.
Bakınca insan bir garip oluyor. Birkaç ay sonra o elbiselerin içinde bir bebek olacağını düşünmek garip geliyor! ;)



Herkese iyi haftasonları !

23 Nisan 2013 Salı

Ordan burdan . . .

Ayaklarımı uzattım, sırtımı iki yastıkla destekledim, aldım kucağıma laptopu.
Annem yanımda bir şeyler dikiyor.
Geldiğinde evi elden geçirmesi çok hoşuma gidiyor. Her zaman yapılacak bir şeyler bulunuyor. Dikilecek düğmeler-sökükler, toplanacak çekmeceler, pili bitmiş kol saatleri, komşudan gelen doldurulup verilmesi gereken tabaklar annemin geleceği zaman yaklaştıkça "amaaan annem gelince yapar nasılsa" rahatlığıyla bir kenara atılıveriyor!

Savaş 3 gün kongerede olduğu için o günlerde geldi annem bize. Birlikte zaman geçirdik. Dün dolma doldurduk, sarma sardık. Seviyorum ben mutfakta zaman geçirmeyi, yeni bir şeyler öğrenmeyi. Anne-baba evinde yaşarken bunun kıymetini çok anlayamamıştım. O günlerde mutfakta kendi çapımda bir şeyler yapardım ama girip de mutfağa sarma sarmışlığım yoktu açıkçası. Ama şimdi hem birlikte bir şeyler yapmak keyifli geliyor, hem de sonradan yapabileceğim tarifler kapmak faydalı oluyor. Necla annemden de öğrenmek istediğim tarifler var, çok güzel yemek yapar. Kasap/manavdan mutfağa kadar bütün aşamaları birlikte yapma gibi bir hayalim var da bir türlü hayata geçiremedim. Şimdiden pratik yapayım bolca da, ileride kızıma güzel yemekler yapayım fena mı :)

Bugün de Tunalıya indik, biraz mağaza baktık, yemek yedik, Kuğulu Parkta oturduk.

Artık göbeğim iyiden iyiye büyümeye, giysilerim de iyiden iyiye suyunu çekmeye başladı. Hamile giysilerinin bana hitap etmediğine kanaat getirmiş durumdayım. Sadece pantolarımı hamile giysisi satan yerlerden alıyorum. Geri kalanı her zamanki yerlerden. Bugün yaz için bir ön araştırma yapmış oldum, şöyle tiril tiril pastel renkli bluzları gördükçe içim açıldı walla. Yaz hamilesi olmak bu açıdan çok güzel. Kış hamilesi olunca o kilonun üzerine bir de kat kat giyinmek zorunda kalıyorsun. Gerçi yazın da havaların çok sıcak olduğu zamanlarda üzerindekiler ne kadar ince de olsa yine de bunalma, ödem oluşma riski var.

Tatilimizi de ayarladık bu arada. Son tatile çıkabileceğim zaman Haziranın ilk yarısı. Biz de Haziranın ilk haftası Side tarafına gideceğiz. Şimdiden heyecanla o günleri bekliyorum. Geçen yaz da deniz tatili yapamadığımdan hasret kaldım walla deniz,güneş, kum üçlüsüne.
Nisanın da sonuna gelmişken zaten ne kaldı artık Hazirana :)

21 Nisan 2013 Pazar

Kurabiye Kursu

Bugün taaaa Aralık ayında internetten aldığım kurabiye kursu kuponlarını sonunda kullanabildik.
Savaş'la gideriz diye planlamıştım ama pek de heveslisi olmayınca ben de önce İpek ablaya teklif ettim, onun işi olunca da Pazar saat 12.00-15.00 arası Leman'la gittik kursa.
Pek keyifliydi, zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

Kurabiyelerin tabanını yapma kısmı en kısa olanmış.
Sonrasında üstünü süslemek esas zaman alan.
Bu kısım da renkli renkli hamurlarla oynamak gibi aslında. Kursta olduğun için de ellerindeki renkler, kalıplar, ekipmanlar oldukça çeşitli. Bu da işin keyfini artırıyor.
Çok güzel kurabiyeler çıktı ortaya.
Ama bence kolay bir iş değil. 3 saatte ancak 4 kurabiye yapabildik. Yakından bakınca da aslında hepsinde ufak tefek hatalar var. Düzgün kurabiyeler ortaya çıkarmak oldukça çok pratik gerektiriyor bence. İnce işler var defalarca yapıp yapıp bir kolayını bulman gereken.
Evde malzemeleri alıp da yapar mıyım bilmiyorum ama gidip orada yapmış olmak bile hoşça vakit geçirmemizi sağladı.

Bir haftalık tatilim de böylece bitmiş oldu.
İyi haftalar herkese.







18 Nisan 2013 Perşembe

21. hafta sona ererken . . .


Bugün doktor randevumuz vardı. Kızımızı gördük, her şeyin yolunda olduğunu öğrendik mutlu olduk :)
Artık 400 gr civarında ve göbeğimin neredeyse her yerinden hissebileceğim büyüklükte (her yeri kaplamıyor, ama döndükçe her yere ulaşıyor). Zaten pıtır pıtır içimde oynadığını hissediyorum minik faremin! :)
Kalbinin odacıklarından gözünün lenslerine kadar her yerini gördük bebeğimizin.
En güzeli minik kalbinin pıt pıt attığını görmek ve duymaktı.
Hayata sımsıkı tutunduğunun göstergesi, hayatımızın heyecanı ve anlamı o kalp atışları.
Bebeğimizin bize, dünyaya ve hayata sevgisi o minik kalbin içinde gizli.
Hayatı boyunca da sevgisini, aşkını, mutluluğunu, heyecanını, iyi niyetini ve daha nice duygusunu hep o minik kalbinin içinde taşıyacak benim küçük kızım.
Bütün güzellikler hep onunla olsun inşallah.
Bütün güzellikler herkesle olsun...
İyi geceler :)

Keçe

Made by LemanÖzgeÖzzeybek; nam-ı diğer Lemiş... :)










Emeğine sağlık Lemişim!

16 Nisan 2013 Salı

Dostlarla güzel bir akşam . . .

Annemle iki gündür geçirdiğim keyifli mesainin arasına canım arkadaşlarım Jasocuum ve Selocuumla güzel bir akşam yemeğini de sığdırdım ;) 
Senin geçmişini, taaa en küçüklük zamanlarındaki türlü türlü hallerini bilen arkadaşlarının, dostlarının olması çok değerli bence. 
Yedi kişilik 'kızolar' grubundan Ankarada sadece üç kişi kaldık. 
Ama yıllar geçse de, uzunca bir zaman görüşemesek de biz hep kaldığımız yerden devam edeceğiz, bundan çok eminim. 

Bu arada, kızımın hareketleri artık çok daha belirgin ;)
Hatta şu an içimde oynayıp duruyor! Tatlı kızım bu ne hareketlilik böyle ya, korkutma beni ;)
Seni tekrar görmemize de çok az kaldı. iki gün sonra doktor randevumuz var. Detaylı ultrason var bu sefer.
Özledik seni minik kuzum ;)

15 Nisan 2013 Pazartesi

Haftaya güzel bir şiirle başlamak lazım. . . İyi haftalar!



Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç yağmur da olsa fırtına da olsa nefes al derin derin ...

Yüzüne su çarpma adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun kokun mis
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle karşına ilk çıkana gülümse aydınlık bir gün dile.

Sonra koş git işine dünden önceki günden
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa..

Yürü yürürken sağa sola bak öylesine değil görerek bak
Çiçek görürsen koklaköpek görürsen okşa
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonraşöyle bir düşün kimler sana yol açtı
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra arayabilirsen ara
Hatırlarını sor öyle laf olsun diye değil kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil senin de yüreğini ısıtacak
yüzünde güller açtıracak.

Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya öyle acele acele değil
vazife yapar gibi hiç değil
Şöyle keyife keyif katar gibi lezzete lezzet katar gibi
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde dostların olsun
Sohbetin yemeğin kahkahan olsun..

Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel

14 Nisan 2013 Pazar

Cuma, Cumartesi, Pazar : Haftanın en güzel günleri. . . :)

Çok güzel bir bahar havası var, aldım üstüme battaniyemi, elime çayımı balkonda sezonu açmaya karar verdim. Napiim napiim derken de sevgili bloğuma yani kızıma yazı yazmak aklıma geldi. Cumadan pazara bir özet geçeyim dedim.

Cuma akşamı Necla annem-Ercüment babamla yemeğe çıktık. Necla annem ayağının tozuyla kalmalı gittikleri Kızılcahamam gezisinden yeni gelmişti. 30 yıl önce taaa Hakkarideyken kurdukları gün grubuyla hala türlü türlü etkinlikler yapıyorlarmış.
Ne güzel böyle uzun soluklu dostluklar.
Kızılcahamamda gittikleri bir kasabın kuzinede onlar için yaptığı sucuk ziyafetini ve tereyağı-bazlama almak için girdikleri başka bir yerde de kuzine üzerinde ısıtılan bazlamanın üzerine sürülen tereyağın keyfini anlatırken, küçük yerdeki esnafın ne kadar da içten, samimi ve maddiyattan uzak olduğunu düşünmeden edemedim. 

Cumartesi günü iki haftadır ayağım yüzünden vermek zorunda kaldığım aradan sonra yogaya  tekrar dönüş yaptım. Mutluyum. Çok çok keyif aldım, ayrı bir enerjiyle doldum. Gerçi ben ne güzel tekrar döndüm diye düşünürken bugün öğrendimki GOP'taki grubu sayı azlığından kapatıyorlarmış- bir ben bir de 36. haftasında olan birisi daha vardı :( Aynı kursun Çayyolunda başka bir grubu daha var ama bu aşamada bana çok yakın değil; şehirde başka bir kurs araştırmasına girmem gerekecek gibi gözüküyor.
Yoga öncesinde de Sevigiciimin evine yakın olduğum ve yoganın başlamasına da daha zaman olduğu için Kahve Dünyasının bahçesinde keyif yaptık, görüşemediğimiz günlerin açığını kapattık. 

Veee Cumartesi günü öğleden sona annişko geldiiiiii! ;) Babam gelemedi iş yüzünden :( Mayıs başı gibi aramıza katılacak sanırım. Çooook özlemişim yaaa. Bütün gün ablamlardaydık, konuştuk, sarıldık, öpüştük, göbiş gösterdik, bavul yağmaladık, yemekler yedik, kahveler içtik, çocuklara güldük, peşlerinden koştuk...
Kızım anneannesiyle tanıştı :)
Annem geldi ya artık hamilelik nazını yapma potansiyelim de arttı :) hehe çok şımarığım!
Türlü türlü aktivitelerin içinde evde zaman çok yavaş aktı, çünkü bir koşturmacamız yoktu. Tek amacımız hasret gidermek, birlikte zaman geçirmekti. Bu hafta da izin aldım iş yerinden, artık tek mesaim gidip annemi görmek, ailecek zaman geçirmek olacak :) Pazartesi sabah 9 için kahvaltı yapma planları bile yaptık, mesai derken şaka yapmıyordum yani :p

Bugün de biz Savaş'la biraz zaman geçiririz diye düşündük.
Hafta içinde çok koşturmaca geçiyor, başbaşa kalınacak özel vakitler yaratmak gerekiyor.
Bugün öyle bir gün olsun istedik bizim için.
Savaşın sabahtan bir işi olduğu için çıktı, herhalde 1-2 saate biter. Önce spora gidelim dedik, Savaş sporunu yapsın, ben bir şeyler izlerken en düşük tempoda yürüyüşümü yapayım, sonra da havanın güzelliğinin keyfini çıkarmak için açık hava bir yerlerde oturalım; üstüne de belki akşam sinemaya gidelim.
Ama önemli nokta şu; her şey olabildiğince yavaaaş, huzuurluuu, keyifliii...
Bu haftanın sloganı bu :)

12 Nisan 2013 Cuma

Güzel bir yazı . . .

Hayat Bir Çocuğa Nasıl Anlatılmalı?

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım:

Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden adı 'insan yetiştirmek' olan bir iş. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın.


Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını...

Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden...

Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat ona. Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini, kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu.

Gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret.
Kitaplardan keyif almasını.

Ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona. Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp da kendini yönlendirmeyi bulmasını.

Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla.

Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine...

Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona.Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret.Alın terine saygıyı öğret ona.

Aşk acısı çekmenin hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret,başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı...

Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret.
Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.Hayatı sorgulamayı öğret ona...

Bilginin en büyük güç olduğunu öğret.Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.

Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret.

Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı...
'İstemiyorum', 'hayır' demeyi öğret ona, istediğinde ise 'istiyorum' demeyi.

Sevdiğinde ise 'seni seviyorum' diyebilmeyi öğret ona. Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını...

Sorgusuz sevmeyi...
El yazısı ile notlar yazmayı...
Lafı dolandırmamayı...
Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona.
Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını.

İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret...
Ama en çok da kendini sevmesini öğret...
Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini...
Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını...

Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...



Herkese çok güzel bir Cuma günü diliyorum... :)

10 Nisan 2013 Çarşamba

Film İzleme Keyfi

Film izlemeyi Savaş da ben de çok severiz- arada bir filmlerin ortasında uyuklamam film izlemeyi sevmediğimden değil sadece film izlemenin keyfinin gözkapaklarıma yaptığı ağırlıktan! ;)
Ama nedense bu ara film izleme hızımız yavaşladı. Daha az sinemaya gider olduk, evde daha az DVD izler olduk.
Bu konuya bir el atmam gerekiyor sanırım.
Şöyle kötü bir huyum var ama (filmin ortasında uyuklamak dışında :)), filmi ne kadar seversem seveyim, üstünden 3-5 ay geçtikten sonra filme dair çoğu güzel ayrıntıyı unutmuş oluyorum :( Filmi genel hatlarıyla hatırlıyorum da, ayrıntıda gizli olan çoğu güzel noktayı unutmuş oluyorum.
Bu şu açıdan iyi, aynı filmi tekrar tekrar izlemekten sıkılmıyorum! Daha önce izleyip de sevdiğim filmlere denk geldiğimde orta yerinden de olsa bir parça izlemek keyifli oluyor.
Bu ara da daha önceden izleyip de yeniden TV'de denk geldiğim iki film oldu: Başka Dilde Aşk ve Julie & Julia. Tekrar keyifle izledim baştan sona olmasa da bir kısmını.



Başka Dilde Aşk'ta Mert Fırat ve Saadet Işıl Aksoy oynuyor. Saadet Işıl Aksoy'u severim ben. Onu ilk Number One Tv'deki sunuculuk yaptığı zamanlardan hatırlıyorum, değişik bir havası vardı hep. Film aslında oldukça basit bir kurguyla çekilmiş, fazlaca bir sanat filmi havası da yok. Ama bence bu basitlik filmin vermek istediği mesajı daha güzel iletiyor izleyiciye. Her şey çok doğal. Farklı bir yaşam tarzını çok güzel yansıtmış film, daha doğrusu aslında hiç de farklı olmadığını yansıtmış. Filmden bana ulaşan en temel his, engelli bir yaşamın sadece zorluklarla, acımayla geçen bir yaşam olduğunu düşünenlere inat, engeliyle yaşamayı öğrenmiş bir insanın da pekala normal bir hayat sürebileceği, aşk hayatlarının da pekala çok keyifli olabileceğiydi. Hatta bence engelli insanlar bazen kendini ispatlama çabasıyla bazen de etraflarından aldıkları destek ve motivasyonla içlerindeki potansiyeli çıkarmada diğerlerine göre çok daha başarılı olabiliyorlar. Filmde, her ne kadar ilişkilerinde zorluklar varmış gibi gözükse de, iki başrol karakter (erkek olan sağır-dilsiz) aslında birbirlerinin huylarını anlamaya, aynı ortamda yaşamayı öğrenmeye çalışıyorlar, aynen bütün ilişkilerde olduğu gibi. Durup düşünüyorsun, engelli yaşamını hep "acınası" bir yaşam olarak görme eğiliminin ne kadar yanlış olduğunu fark ediyorsun, aslında hepimiz aynıyız. Hayattaki her yaşam tarzının kendine göre bir dinamiği olduğunu görüyorsun. Engelli insanlar için hayatı daha da engelli hale getirenin aslında "bizler", bizim düşünce yapımız, yaklaşımlarımız olduğunu fark ediyorsun.
Filmde ayrıca, annelerin çocuklarını hangi yaşta olurlarsa olsunlar hayata hazırlamak için büyük bir çaba sarf ettiği; işyerlerinde, özellikle de daha az vasıflı olan işlerde çalışma koşullarının acımasızlığının iyice arttığı gibi yan konular da işlenmiş.
Bir de filmin benim üzerimdeki diğer bir etkisi de, geçen izlediğimde de bu sefer de, işaret dili öğrenme isteği oldu..




Julie & Julia'da en sevdiğim oyunculardan biri var, Meryl Streep. Baştan kalbimi kazandı zaten film. Bu film bana sıcacık geldi. Görüntüler, karakterler, yapılan yemekler ilgi çekiciydi. Hayatında boşluğa düştüğü bir dönemde, 365 günde hayranı olduğu bir kişinin (Julia) yemek kitabında yazan 500 küsür tarifi yapma hedefi koyan Julie'nin bu süreçte yaşadıklarını anlatan bir gerçek yaşam öyküsü. Bu linkte de o 365 günün günlüğünü tutmuş Julie (http://juliepowellbooks.com/blog). Aslında eğlenceli, yaratıcı bir fikir. Ben de kendime 365 günde her hafta bir yeni tarif deneme hedefi mi koysam acaba :) 
Her zaman birtakım küçük hedefler koymak insanı oyalıyor bence, insanın günlük rutinin biraz dışına çıkmasına, nefes almasına imkan veriyor. Bu hedefler; ailemle-çocuğumla daha çok vakit geçirmek, haftanın 2-3 günü spor yapmak, ayda en az 2 kitap okumak, yeni tarifler denemek, yılda bir değişik bir ülkeye gitmek, bahçeyle ilgilenmek, sebze yetiştirmekten tut da iş değiştirmek, şehir-ülke değiştirmek, çocuk sahibi olmaya karar vermek gibi çok geniş bir yelpazede olabiliyor. Kendine koyduğun hedeflerin iyisi kötüsü olmuyor bence, hayattan ne beklediğine, hayatının hangi döneminde olduğuna, hangi hedeflerin kişiye o dönemde iyi geldiğine bağlı olarak değişiyor sadece.

Sevgilerle...

8 Nisan 2013 Pazartesi

Denize hasret. . .

Ankara'yı seviyorum ben; doğduğum büyüdüğüm şehir burası.
Bütün anılarım burada; ailem, dostlarım, hayatım burada.
Acısıyla tatlısıyla yaşadıklarıma şahit bu şehir.
Çocukluğuma, ergenliğime, büyüme dönemime ortak.
Her şey çok tanıdık bu şehirde. Her yerde sanki yıllar yılı arkamda bıraktığım kırıntılar var, buldukça mutlu olduğum.
İki elin parmaklarını geçmez Ankara'da gezebileceğin semt sayısı, mekan sayısı da benzer şekilde. Ama Ankara'da önemli olan gittiğin mekanlar değil, o mekanlara birlikte gittiğin insanlar, ettiğin muhabbet, aldığın keyiftir.
Kısaca, severim ben Ankara'yı, şimdilik mutluyum burada.

Amaaa çoğu insan gibi deniz kenarında küçük bir yere yerleşme hayalim de hiç olmadı desem yalan olur herhalde.
En büyük eksik deniz burada.
Şöyle kafan attığında, çok efkarlandığında ya da tam tersi romantizm tavan yaptığında, keyfin gıcır olduğunda gidebileceğin bir deniz kenarı yok burada.
İstanbul'un o güzelim manzaraları yok Ankara'da.  
Her Ankaralı arada kaçmak ister İstanbul'a. Şöyle bir deniz görmek, martı sesleri duymak, adalara gitmek, değişik mekanlar tanımak için idealdir İstanbul. Yenilenir, enerji depolar geri dönersin. Bu bile yeter.
....

Bahar geldi, bir gitmek lazım İstanbul'a.
(Bu arada resim de İzmir'den, hehehe :) Olsun, deniz işte her yerde güzel...)

 

7 Nisan 2013 Pazar

Haftasonu Biterken. . .

Bugün, anne-babası veli toplantısındayken bıdık yeğenlerime bir saat dadılık yaptıktan sonra bahçede pazar keyfi yaptık.
Selocuum bizi bahçesinde ağırladı, çeşit çeşit yemeklerle besledi.
Kızımızı ilk gören doktor arkadaşımız Şule uzun bir nöbet gecesinin ertesinde en enejik haliyle yanımızdaydı- doktorlara hayranlık duymamak elde değil.
Hava bugün düne göre kötüydü, biraz rüzgarlıydı.
Ama olsun, çözüm omuza alınan battaniyelerdi.
Kimsenin içeri girmeye niyeti yoktu.
Açık hava ve yapılan güzel muhabbetler pek keyifliydi.
Bir ara muhabbetlerimizin ve geyiklerimizin odağında nereden geldiği belli olmayan resimdeki sevimli "korsan kedicik" vardı. Bütün gün yanımızdan hiç ayrılmadı, türlü türlü sevme çabamıza (ya da eziyet mi desek :)) sessizce boyun eğdi. Gerçi ben hem kedilerin ne zaman ne yapacağını pek kestiremediğimden, hem de toksoplazma zımbırtısı yüzünden sadece uzaktan keyifle izlemekle yetindim.
Bir haftasonu da böylece sona erdi...
 

6 Nisan 2013 Cumartesi

Mutlu haftasonları!

Hava o kadar güzel ki, yazdan bir haftasonu yaşıyoruz! T-shirtle zaten gezersin de, abartmıyorum şort bile giyilir bugün. Ablamla gün içinde Kızılaya indik, şık düğme, moda çarşısı, erdoğan düğme gibi şirin mi şirin şeyler satan yerleri gezdik. Lemiş (yani ablam; sanıyorum belli bir yaştan sonra abladan çok isminin türevleriyle hitap eder oldum, daha samimi ve eğlenceli :)) el becerisi konusunda ailemizin gurur kaynağı. Elinden her şey geliyor. Bu ara da keçeye ve takıya sarmış durumda. Kursa falan da gitmeden internetten türlü türlü teknik öğrenip hepsini sabırla deniyor. Bir fırsatını bulduğumda fotoğraflarını çekip kesin paylaşacağım. Benim için de var bazı planları- benim derken gerçi kızımız için ;) Bakalım neler çıkacak ortaya :)

Akşam da misafirlerimiz var, Savaş'ın uzun zamandır göremediğim arkadaşları geliyor. Güzel olacak. Bugün haber verdikleri için fazlaca bir hazırlık yapamayacağım sanırım (öyle bir dedim ki sanki normalde börekler, baklavalar açıyorum!). Yemek sonrası gelecekleri için umuyorum ki patates salatası, kek yapmam ve buzluktaki sigara böreklerini kızartmam yeterli olacaktır. Maksat birlikte olmak zaten, değil mi ;) 

Herkese keyifli haftasonları...

4 Nisan 2013 Perşembe

"Gününün güzel geçmesi dileğiyle..."

İş yerine bu notla geldi çiçekler- tahmin edersiniz kimden ;) İnsan böyle güzel çiçekler alır da günü güzel geçmez mi :)
Her seferinde biraz utanıyorum çiçekler gelince. Ama güzel bir sürpriz oluyor, gördükçe içim açılıyor. O yüzden hoşuma da gitmiyor desem yalan olur :)
...

Dün akşam Seloyla yemek yiyip üzerine de birkaç mağaza bakınca ayağım yine biraz acımaya başladı. Ama napayım kız kıza muhabbet ederek gezmek cazip geldi, birkaç bol giysi almaya da ihtiyacım vardı (bayanların da hep bir şeye ihtiyacı oluyor biliyorum, ama bu sefer gerçekten vardı- evdeki çoğu giysim olmuyor artık). O yüzden bugün gün içinde ayağımı uzatıp oturdum iş yerinde, akşam da doooğru eve. Hava da zaten tam evde oturma havasıydı; yağmurluydu ve biraz iç karartıcıydı.

Bugünlerde biraz canım sıkkın; tam evimizin karşısına inşaat başladı. Şimdi oturduğumuz ev benim çocukluğumun geçtiği ev; o yüzden de bildim bileli evin en güzel yanlarından biri önünün açık olması. Çocukken önümüzdeki o boş tarlaya tırmanıp  çukur kazar, sonra da içerisine patatesleri doldurur ateş yakardık. O kömürleşmiş kumpirleri de öyle bir afiyetle yerdik ki! 

Büyüyüp evlendikten sonra bu eve tekrar taşındığımda da o kadar mutlu olmuştum ki, sanki bu ev bana uğur getirecekti, bizi sahiplenecekti. Zaten belki de biraz bu yüzden hiç zorluk çekmedim evliliğe geçişte. Sanki evlilikle birlikte gelen güzel anılar çocukluğumun güzel anılarıyla harmanlanıyordu, zorluklar çocuk gözüyle ufalıp yokoluyordu. Evdeki her şey değişmişti aslında- mesela benim eski odam yemek odası olmuştu! Ama olsun, yine gözümü kapadığımda her şey tekrar gözlerimin önünde canlanıyordu. 

Ama şimdi, sanki çocukluk anılarımın üstüne bina inşaa ediliyormuş gibi hissediyorum. Hem üzülüyorum hem de kara kara yazın pencereleri toz-toprak ve gürültüden nasıl açacağız diye düşünüyorum. Bu yıl bir de evde normalden daha fazla zaman geçireceğim bir yıl olacakken.

Neyse ya fazla mızmızlık yapmayayım, her şeyde vardır bir hayır elbet. Eminim şimdi terslik gibi gözüken bu durum yeni güzel şeylere vesile olacaktır. Sadece birazcık sabredip beklemek lazım...

Sevgiyle kalın...

3 Nisan 2013 Çarşamba

Kilo Hesabı...Bakalım çarşıdaki hesap evdekini tutacak mı!

Eveeet gelelim hamileliğin en çetrefilli konusuna; alınan kilolara :)

Ben hamileliğime 47.3 kg ile başladım; az gibi gözüktüğüne bakmayın, benim şimdiye kadarki en yüksek kilom bu!
Genelde 43-45 kg arası dolaşmışımdır kendimi bildim bileli, ama ne hikmetse herhangi bir çaba sarf etmememe (amaniin ne çok "me" varmış bu kelimede!) rağmen vücut kendisini hamilelik öncesi bir dengeye getirdi sanki.
Hamilelik süresince alınması gereken ortalama kilo ise, hamile kalmadan önceki vücut kitle endeksinle (VKİ) bağlantılı daha çok.
VKİ'yi hesaplamak basit.
VKİ hesaplamak için kilonuzu boyunuzun karesine bölmeniz gerekiyor. VKİ=kg/m2. Örneğin benim için hamilelik öncesinde, boyum 155 cm kilom 47.3 kg olduğundan, VKİ'im 1.55x1.55=2.4 ve 47.3/2.4=19.7 şeklinde hesaplanıyor.

Aşağıdaki tabloya göre ben normal kiloluyum gibi gözüküyor, hamile olmadan aldığım o 2-3 kg beni normal kilolu yapmış gibi gözüküyor.

Vücut Kitle İndeksi
18.5           'in altında olanlarZayıf
18.5-24.9   arasında olanlarNormal kilolu
25-29.9      arasında olanlarFazla kilolu
30-39.9      arasında olanlarObez (şişman)
40              'ın üzerinde olanlarİleri derecede obez

Gebeliğin başından doğuma kadar normalde alınması gereken kilo 9-12 kg kadar deniyor. Hamileliğin başında zayıf olan anneler biraz daha fazla 15-17 kg, hamileliğin başında aşırı kilolu olan annelerin ise biraz daha az 7-8 kilo almaları yeterli kabul ediliyor.

Normal kilolu birisi için ilk üç ay 1-2 kg arası, dört ile altıncı aylar arasında her ay 1'er kg, son üç ay da her ay 2'şer kg alımı öneriliyor.
Hamilelik boyunca alınan kiloların yaklaşık 3-4 kilosu bebek, 1 kg plasenta, yaklaşık 1 kg bebeğin suyu, 1 kg rahimin büyümesine bağlı, 1.5 kg annenin artan kan miktarı, 1 kg büyüyen göğüsler, 1-2 kg annede su depolanmasından  kaynaklanıyor diyor çeşitli kaynaklar. Geriye kalanı da annenin aldığı kilolar yani yağ depoları oluyormuş.

19. haftamı tamamlarken ise benim kiloooommm: 51.4 kg (tamam itiraf ediyorum akşam 51.7 kg oluyor :)) Aslında, şimdilik sınırlar içerisinde gitmişim gibi gözüküyor. 5. ayın sonuna kadar normal şartlarda 4 kg almış olmam gerekiyor.  5. ayımın tamamlanmasına bir haftadan biraz fazla olduğu düşünülürse ben büyük ihitmalle ilk 5 ayı 4,5 kg ile tamamlayacağım gibi gözüküyor. Hiç de fena değil aslında ;)

Ama zaman geçtikçe kilo alma hızım artacak, hissediyorum. Korkum fazla kilolar değil de, hareketlerimin kısıtlanması :/

2 Nisan 2013 Salı

Bir milyon neden...


Coca-Cola reklamlarını her zaman başarılı bulmuşumdur (kendini değil ama lütfen yanlış anlaşılma olmasın sadece reklamlarını, aman ha kızım okuyup da yanlış şeylere kapılmasın!). Geçen yıl başlattığı "bir milyon neden" kampanyası ise bence en başarılı ve dikkat çekici reklam filmiydi. Bu kampanya ile, aslında inandığımız ve görebildiğimiz sürece dünyanın bize bin bir farklı mutlu an ile göz kırptığını anlatan ve umudun her zaman yaşamımızın bir parçası olması gerektiğini vurgulayan yaşanmış olaylar toplanmış ve kısa film haline getirilmişti.

Ben de kendi hayatım için küçük nedenler neler olabilir diye düşündüm; büyük nedenlerden ziyade gözden kaçabilecek boyutta olan küçük nedencikler. Kendimce hayattan keyif almak için bugünlerdeki birkaç ufak nedenim:
  • İşten çıktığım zaman havanın hala kararmamış olduğunu görmek ve sanki önümde  daha koca bir gün varmışcasına sevinmek,
  • Özellikle pazar sabahları uyanıp da evin içerisine dolmuş olan güneşli bir günle karşılaşmak; ardından da mayışık bir pazar kahvaltısı ve üstüne daha da mayışık gazete ve kahve keyfi yapmak,
  • Balkon düzenimi yakında yeniden kurabilecek olmak; bir de üstüne bu yıl domates, biber saksıları yapsam, şöyle kopara kopara yesem hayalleri kurmak,
  • Mutfağa girsem, yeni yeni tarifler denesem isteği duymak (tamam tamam bir-iki yeni tarif de olur çıtayı fazla yükseltip de hevesimi kırmayayım :), mesela Refikanın Mutfağında gördüğüm ve bir türlü yapamadığım kadayıflı mantıyı yapmak), 
  • İçimde minik bir varlığın olduğu mucizesini her sabah kalktığımda tekrar tekrar hatırlamak (yakında hareketlerinin daha da belirginleşeceğini düşünüp heveslenmek :)),
  • Savaş'ın göbeğimi ellerken gözünün içinde günden güne daha da belirginleşen derin  bir sevgi ve heyecan görmek,
  • Annemin şimdiden aldığı çeşit çeşit elbiseleri bana skype üzerinden heyecanla göstermesini izlemek; aynı şekilde tipten tipe girme pahasına göbeğimi onlara göstermeye çalışmak :)
Bir kişi bile bir milyon olmasa da yüzlerce neden bulur herhalde.

O kadar çok şey var ki şükredecek bu hayatta. Bazen unutabiliyoruz...Arada bence durup özellikle düşünmek, hatırlamak gerekiyor.

Şöyle listeye bir daha bakınca hepsi güzel havalarla ilgili olmuş neredeyse, baharın benim üstümdeki etkisi ne kadar da çok! Bebeğim bahar bebeği olsa pek güzel olurdu aslında,  Asyacık gibi mayıs doğumlu falan. Ama olsun, bizimkisi de bahar bebeği sayılır ucundan; sonbahar;)

Sevgilerle...

1 Nisan 2013 Pazartesi

Greyfurt ve ben, biz birlikte çok mutluyuz :)

Hamileliğimde şimdiye kadar neredeyse hiçbir şeye aşermedim. Anlayacağınız mis gibi ilk üç ayı düzgün değerlendiremedim! Şöyle bir canın bir şeyler çeksin, naz yap fena mı. Yok, olmadı. Bundan sonra da o hakkımı kaybettim herhalde- herkes bilir, kocam bile, aşermeler en yoğun ilk üç ayda olur :)
Ama bu süreçte hiç yemediğim kadar çok yediğim bir şey var ki o da greyfurt. Mayhoş tadı, yerkenki eziyeti bana mısın demedi! Her akşam ya da gün aşırı azimle yedim ve hala da yiyorum (gerçi şimdi evde kalmadı, acilen almam lazım :p). Hamilelik ben de etkisini C vitamini ihtiyacı şeklinde gösterdi sanırım! 

Hava yine çok güzel, herkesin keyifli bir gün geçirmesini diliyorum...İşe başladım, ama ayağım hala tam iyileşmediğinden ben bu güzel günde yine dışarı fazlaca çıkamayacağım gibi gözüküyor :(