12 Mart 2015 Perşembe

Yavaşlayabilmek, bütün mesele burada

Bir çocukla yavaşlayabildiğin ölçüde mutlusun, yani o mutlu dolayısıyla sen de mutlusun.
Demeye çalıştığım şu aslında, çocuklu hayatta bi şeylere yetişmeye çalışmak zor ve yıpratıcı.
O yüzden mümkünse hiçbir şeye yetişmek için uğraşmamak en güzeli.
Dün mesela eve gittim hızlıca Elaya yemek yedirdim ve markete gitmek üzere evden çıktık.
Dışarı çıkma anımızdan itibaren tempomu tamamen Elaya göre ayarladım ve yaklaşık 2 saat sonra ancak eve girdik :)
Market arabasında çeşitli manevralar yaparak eğlendik önce, sonra arabaya binmeden etrafta biraz gezinmek istedi. Biz de gezindik.
Arabaya bindik sonra eve geldik, bu sefer bizim evin oralarda yürümek istedi Ela. Biz de yürüdük, ağaçlara dokunduk, taşlar topladık.
Sonra da yolun kenarına çöktük gelen geçen arabaları, helikopteri, uçakları izledik :)
Pek keyifliydi minnoş, güle güle ve koşa koşa gelip sarılıyor sonra da öylece sarılmış halde dakikalarca duruyorduk :)
Ela için güzeldi de sanırım esas benim için çok güzeldi.
Bütün günün koşturmacası, işe güce ilişkin düşünceler, her şey uçup gitti aklımdan. Tek önemli şey karanlıkta birbirimize sarılmış halde gelip geçen arabaları izlememizdi :)
Muhtemelen bir yere yetişmem gerekse gerilecektim ve Elayla o keyifli dakikaları yaşayamayacaktık.
O yüzden çağımızın bu hızlı temposuna inat çocuklu yaşamda yavaşlamak için çabalamak güzel şey.

9 Mart 2015 Pazartesi

Güzel bi haftasonunun ardından . . .


Çok güzel bi haftasonu geçirdik. Hava çok güzeldi, çekirdek aile olarak takıldık.
Kendimizi attık parklara bahçelere.
Ela oradan oraya gezindi.
Biz de tempomuzu ona uydurarak peşi sıra kah pisipisilerin peşinden kah hav havların peşinden gezindik durduk.
Bir de at görmeye gittik. Bir zamandır aklımızdaydı. Binmedik ama gördük geldik :)


Elayla Savaşla ailecek birbirimize vakit ayırdığımız günler bana çok iyi geliyor ona kanaat getirdim yine yeniden.

Bi de artık çok düşünüp planlamadan öylesine yazacağım.
Uzun yazacağım sevdaları beni bi arpa boyu yoldan fazla götürmüyor, test edildi onaylandı :)
Burayı gittik, şunu yaptık, üstüne de bunu yedik türünden kısa yazılar yazmak en güzeli.
Aslında anıların çoğu da böyle yazıların içinde gizli zaten.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Yeni bir yıldan merhaba




2015'e girdik, girmekle de kalmadık 2. ayını bitirdik bile.
Allahım bu günlerin, haftaların, ayların su gibi akması sorunsalı ne olacak, biri zamanı durdursun inecek var :)
İşe başlayalı neredeyse 2 ay oldu.
Düşündüğüm kadar travmatik olmadı bu süreç.
Ela sabahları beni aşırı bir hevesle olmasa da yine de el sallayarak uğurluyor, akşamları geldiğimdeyse bi heyecan ve telaşla ayakkabılarımı ve montumu çıkarmamı istiyor bir de üstüne terliklerimi getiriyor :)
Sabah genelde 7 gibi ayaktayız Elayla.
Önce gece boyunca şişen bezler ve pijamalarımız çıkıyor, sonrasındaysa Eloşun kahvaltı faslı başlıyor.
Ben üstümü giyinip makyajımı yaparken ayağımın altında bi yerlerde geziniyor, makyaj eşyalarımı karıştırıyor, dolapları açıyor kapatıyor. Sonraysa 30-40 dakikalık bi vaktimiz oluyor beraber oynacağımız. Benim evden çıkmam ise bir bayrak yarışı şeklinde tam ben kapıda hazır beklerken Fatma hanımın asansörden inip Elayı teslim almasıyla gerçekleşiyor.
Akşamsa tam tersi yönde bi bayrak teslimiyle minik kuzuma kavuşuyorum. Akşam yemeği, oynama derken Ela için uyku vakti, anne-baba için dinlenme vakti şeklinde günü tamamlıyoruz.

Ela artık bebeklikten çocukluğa adım attı atıyor.
Yürümesi her şeyi çok daha kolaylaştırdı bence hem kendi hem bizim için.
Konuşmaya tek tek kelimelerle başladı bile.
İşaret parmağı hala en aktif olarak kullanılan parmağımız :)
Hele bi de önceleri bana o şirin parmağıyla oturacağım yeri gösterip "kooyy" demiyor muydu yiyesim geliyordu o parmağı. Ha otur ha koy zaten, düşününce ikisi de aynı kapıya çıkıyor :)
Bi görevler verilmesine bayılıyor bu aralar.
Bu görevler çöpe atma olsun, getir-götür olsun hiç fark etmiyor.
Hızlı hızlı yarı koşar halde yürüyor genelde benim fındığım evin içinde.
Onun o heyecanını, o gözlerinin parıl parıl parlamasını öyle seviyorumki. Gözlerinin taa en derinine bakıyorum bana da geçsin o çocuk heyecanı, ben de onunla birlikte yaşayabileyim o heyecanı diye.
Yemek masasının etrafında bi aşağıdan bi yukarıdan bakınarak kovalamaca oynamaya bayılıyoruz bu ara.
Ya da bi şeylerin arkasına saklanmaya.
Oyuncaklarla bildiğin oyunlar kurmaya başladık.
Sabah ayıcıklarımıza kahvaltı yaptırıyoruz şirin mi şirin bardak tabak setlerimizle.
Oyuncakları konuşturuyoruz, ordan oraya hoplatıyoruz.
"Hav"lara bayılıyor, camdan "hav"ları gözetliyoruz kimi zaman.
"Düt düt"lerin arkasından el sallamayı hiç ihmal etmiyor.
Bu aralar bir de evdeki bi kitaptan şirin mi şirin bi hareket öğrendi, eliyle ağzını kapatıp "aaaa" diye bi şaşırma hareketi yapıyorki yiyesim geliyor.
Bir de bu aralar ver ıslak mendili eline bildiğin dakikalarca oyalanıp duruyor. Bir orayı siliyor bir burayı siliyor, katlanınca açmaya çalışıyor, oynuyor da oynuyor. Ne buluyor bilmiyorum ama bayılıyor.

Artık istekleri talepleri çok daha net.
Ela doğduğundan beri öyleydi gerçi, istekleri konusunda net olan ve bunu açıkça belli eden bir yapısı var.
Bir şeyi yapmak ya da ona bir şeyin yapılmasını istemiyor mu, bunu açıkça yüzünde, vücut dilinde görmek mümkün oluyor.
Kandırmak ise hiç mümkün olmuyor.
Kendi ihtiyaçlarına sahip çıkması güzel bi şey bence ama bu durum beni kimi zaman zorlamıyor da değil.
Daha tam konuşamadığı için ne istediğini anlayamadığım zamanlar çok oluyor. O zamanlarda ısrarla anlatmaya çalışıyor, biraz kızıyor kaşlar çatılıyor.
Aslında bir kelimeden bir parağraf yazma kabiliyetim çok gelişti ama işte insanlık hali oluyor bazen anlayamadığım zamanlar :) (çocuk doktorumuz bebek bir kelime söyler anne o kelimeyle ilgili bir parağraflık sonuç çıkarabilir diye çok dalga geçiyor da, ne kadar da doğru)

Ve haftaya 5 Mart 2015'te ben 31 yaşına basarken Ela da olacak 1,5 yaşında.
Benim yaşgünlerim Elanın buçuklu yaş dönümlerine geliyor ne kadar da anlamlı :)))
Nasılsa ilerleyen yıllarda pasta mumlarını üflemeye bayılan bir fındık olacak kendisi.
Bahanesi de böylece hazır :)

17 Aralık 2014 Çarşamba

15. aydan kareler


Ben tam bir emekleme canavarı çıktım. Koşar gibi emeklemeyi,
emeklerken kollarımı kabadayı kabadayı atıp bir yandan da kafamı sallamayı çok seviyorum.
Elimden bir tutan olmasa hiiçç yürüyeceğim yok :)
Evde birinin canı sıkılsa hoopp ben eğlence kaynağı oluyorum, anlamadım ki bu işi :)
Parkları çok seviyorum. Salıncak güzel ama benim gözüm her zaman o dolambaçlı taraflarda.
Veee tabiki kaydırağı tersten çıkmaya çalışmak, tam benlik!
Bu ne güneşi tam bilemedim ama olsa olsa akşam güneşidir herhalde
çünkü annem babam beni sürekli güzel kızım diye seviyor :)
Ve bir Kuğulu Park selfiesi
(bu kelime de bakalım bi 10-20 yıl sonra hala dilimizde olacak mı,
yoksa "Anneee bu ne demek mi?" diyeceksin Ela :)
Kuğulu Parkta bir minik ayıcık!
Eller, kaşıklar, çatallar artık Allah ne verdiyse yemeğime dalmaya bayılıyorum :)
Kendi sofra adabımı da kendim yarattım, mesela 10 parmak çorbaya, yoğurda daldığım çok olmuştur.
Ve ve ve işte ben bu gülüşümle kalpleri fethetmeyi çok iyi biliyorum :)
Ama bazen de öyle bir kaş çatarım ki o zaman karşımdakinin vay haline.
Gerçi şimdiye kadar da tam olarak istediğim etkiyi yaratamadım,
ben kaşlarımı çatıyorum onlar haline gülüyorlar.
Annemle çoookk gezdik biz bu sene.
Minik kankası oldum onun.
Aman Allahım ne mama sandalyesiymiş arkadaş ömrüm üzerinde geçti :)
Ve 15. ay doktor kontrolümüzden çıktık, oh be bi 3 ay daha rahatım.
Boyum 80.4 cm, kilom 10.2 kg.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Hayatımın hangi dönemindeyim. . .

Elacım biliyorum bu aslında senin bloğun.
Hani bu aradaki aylar, hani benim yeni fotolarım dediğini duyar gibiyim.
Ama yok, içimden aniden bloğumuza "hayatımın hangi dönemindeyim" yazmak geldi.
Bu lafın altını doldurmak, doldururken düşünmek, biraz duygusala bağlamak geldi içimden.
Yıllar sonra sen değil de ben bu bloğu okuduğumda hayatımın hangi dönemindeyim onu görmek istiyorum belki de.
Sen nasılsa duygularının içinde olduğu çokça günlük tutacaksın, hele bi de bana çektiysen :)
O duyguları yıllar sonra okumak ne kadar da güzel sen de göreceksin.

Hiçbir zaman çok mutsuz, karamsar bir insan olmadım.
Günümün içinde güldüğüm anlar, modumun düşük olduğu anlardan genelde ağır basar.
Ama bazı zamanlar yaşadığımı düşündüğüm zorluklardan ya da olumsuz anlardan çıkmam biraz zaman alır, o anları hiç yaşamamış olmayı tercih eder, önümdeki seçenekleri her zaman tam olarak göremediğimi düşünürdüm.
Hayatımın bu döneminde sanırım yaşadığımı düşündüğüm zorlukların azaldığını görüyorum.
Önceden zorluk olarak görebileceğim durumların artık beni o kadar da telaşlandırmadığını, kaygılandırmadığını görüyorum.
Ya da belki de durumlar karşısında alternatif çözümler üretebileceğimi hissettiğimden kendimi çok karamsar hissetmemeye yönlendiriyorum.

Bebekli, çocuklu yaşam demek bir sürü bilinmeyenle dolu bir gün demek.
Belli bir rutin içinde karşılaştığın çeşitli durumları herkes için (anne, baba, bebek) en huzurlu şekilde çözebilecek becerileri geliştirmek demek.
Bir durumla karşılaştığında soğukkanlılığını koruyabilmek için çaba sarf etmek demek.
Mutlu olmayı ve mutlu etmeyi hayatının merkezine koymak demek.
Aslında hayatla etkileşimini arttırmak demek.
Kendini o ana teslim etmek, anın içinde kalmaya kendini zorlamaya çalışmak demek.
Ve aslında bunların hepsi de benim hayatım için güzel şeyler demek.
Bunlar hayatın bir çok alanında kendini geliştirmeye çalışmak demek.

Her şeyin her zaman benim istediğim gibi gelişemeyeceğini artık kabul etmeliyim.
Bence bunu yapabilecek kadar büyüdüm.
Ama aslında bunun o kadar da kötü bi şey olmadığını öğrenecek kadar da büyüdüm.
Her durumda herkesin -ki bu 15 aylık bi bıdık da olabilir- kendi fikri, yapmak istediği var.
Buna saygı duymak, gerektiğnde alternatifler üretecek yaratıcılığa sahip olmak gerekiyor.
Böyle durumlar karşısında durup bi düşünmek, iş kontrolden çıktı telaşına kapılmamak gerekiyor.
Bir şeyler ters gidiyor gibi geliyorsa bu tersliğin içinde bir çözüm arayışında olmak gerekiyor.

1 ay sonra işe başlayacak biri var aslında şu an burada.
Bu lafların bir çoğu da belki iş hayatına.
Bu 15 ayda Elanın bana öğrettiklerinin binde biri bunlar da.
Ama gerçekten bu 15 ayın beni çok büyüttüğünü bir o kadar da çocuklaştırdığını görebiliyorum.
Büyüyorum, büyüdüğümü zannediyorum sonra da bir bakıyorumki aslında ne kadar da çocuğum.
Hayatın içinde hepsinden biraz olduğunu görebiliyorum.
Mutluluk, mutsuzluk, heyecan, sıkkınlık, heves, bıkkınlık, azim, tembellik ve daha bir çok duygunun hepsinden var hayatın içinde ve aslında herkesin hayatında.
Bir bebeği hayatına almak demek bütün bu duyguları hayatına almak demek.
Bütün bu duyguları kabul etmek, onlarla barışmak demek.
Her duygunun içinde kendi işine yarayanı bulup çıkarmak demek.

Demek, demek, demek.. olmalıymış bu yazının konusu :)
Son bir cümle o zaman, kızıma gelsin buradan.
Sen demek 'evlat' demekmiş be Eloş.
Eskiden filmlerde ağız dolusu bi 'evladıııımmmm' dendiğinde içten içe güldüğüm şimdi ne demek olduğunu anladığım bi kelime.
Evladıııııımmmm, minik kuşum severim ben seni çok çok :)
Hehe rezil etme beni anne dediğini duyar gibiyim :)))

13 Ekim 2014 Pazartesi

Geriden bir yazı

Bayram öncesi yazmıştım bunu ama ha şimdi ha sonra derken yayımlayamadan kaldı.
Geç de olsa yayımlayayım bari.
Aslında kurban bayramının güzel de bir özeti.
Önceden öngörmüşüm anlaşılan ;)
Her şey çok keyifliydi bizim için.
Ela biraz hastalandı ama yine de keyfi oldukça yerindeydi.
Bebekli hayatta evde kurduğun düzen büyük rahatlık oluyor, bu bir gerçek.
Ama samimi kalabalıklarda da çocuk için ayrı bir güvenli, huzurlu ortam sağlanıyor.
Anne de biraz rutinin dışına çıkmış rahatlamış oluyor.
Çocuk da hop onunla hop bununla derken hem farklı şeyler deneyimliyor hem de anne kişisine nefes aldırıyor :)
Bu aradaaa benim minik kızım oldu artık 13 aylık :)
Ben de fena olmayan bir süre kör topal da olsa yazıyorum sayılır :)
Bir ara burdakileri bastırıp kızıma kitap oluşturacağım.
Büyüdüğünde ona güzel bir hediye olacak.
Bu ara hangi ara olacak bilmiyorum.
Çok yazamıyorum ama biraz daha Ela'ya dair anılar burada biriksin istiyorum.
O zaman basmaya hazırdır diyeceğim :)

Neyse daldan dala oldu yine, eski yazımı da aşağıya koyayım da tam olsun ;)


Kurban bayramına çok az kaldı.
3 güncük.
Yaniii annemlerin gelmesine de kaldı şunun şurasında 3 güncük :)
3 ay oldu görüşmeyeli.
Çok özledim.
Bayramda birlikte anneannemi ziyarete gideceğiz, oradan da 5 gün antalya tarafına bir otele.
Anneannemi görmeyeli uzun zaman oldu, ayrı şehirlerde olmak ne kötü.
Teyzem, dayılarım, kuzenlerim hep birlikte olacağız bu bayramda.
Anneannem saymış tam 26 kişi olacakmışız :)
Ne güzel, en büyük bayram hediyesi.
Elayla tanışacak herkes. Biz de kuzenimin Eladan 2 ay büyük kızı İlkeyle.
Bolca hareketlilik olacak evde.
Dayımın fırınından sıcacık ekmek yiyeceğiz, bir de kurban etlerini vereceğiz o fırına.
Bayram ziyaretleri diye tutturacak annem ve anneannem, bense kaçmanın yollarını arayacağım :)
Kalabalık sofralara oturacağız.
Gece kalabalık bir evde uyuyacağız.
Başka şehirlerde yaşadığımız için uzun zaman görüşemesek de yine de aile olarak bir arada olabilmenin keyfini yaşayacağız.
Böyle geleneksel günler ne güzel!
Herkese iyi bayramlar!

24 Eylül 2014 Çarşamba

Havadan sudan :)

Elayı uyutma görevi başarıyla tamamlandı ;)
Şimdi biraz keyif zamanı.
Bu aralar keyfim önce biraz internette gezinip sonra kitap okumak.
Kitap okuma alışkanlığımı sanırım geri kazanıyorum, oleeyy!
Doğumdan sonra bir süre elime kitap almamıştım, sonrasındaysa elime aldığım kitaplar süründü de süründü.
Şimdi daha istikrarlıyım.
Daha da önemlisi yeniden keyfine vardım kitaplarda kaybolup gitmenin güzelliğinin.
Zaten hep bu internet alemindeydi ya suç.
Orda burda gezinme işini sınırlı tutmadın mı bi bakıyorsun saatler geçmiş.
Zaman kıymetli, özellikle çocuklu hayatta.
Ela uyuduğu zamanlar kendime vakit ayırabiliyorum genelde.
O da eder 2 gündüz uykusu, 1 de gece.
Oldum olası sevmişimdir kendimle baş başa kalmayı.
Şimdi daha da arttı kıymeti.
Evdeyken biraz daha kolay bir şeyleri dengelemek benim için.
Esas mesele işe başladığımda.
Kaldı şunun şurasında 3,5 aycık.
Zor olacak ayrılması Eladan, ben pek özlerim kızımı.
Gerçi alışılır, bir düzen oturtulur zamanla.
Az bir alışma süreci lazım olur sadece.

Neyse, kaçayım ben artık.
Bak yine zaman geçmiş internette.
Gelir birazdan uykum.
Tavukluğum iyice pekişti annelikte :)

7 Eylül 2014 Pazar

Minik kızım artık 1 yaşında


 


Elanın 1. yaşını aile arasında bir sabah kahvaltısında kutladık.
Bizim için çok keyifli bir gündü.
Ela fındığı arada sıkılsa da benim yüzümden 32 diş gülümsemesi hiç eksik olmadı herhalde.
Zaten bence bu ilk doğum günleri biraz da anne babaların kendilerini tebriği.
Sonraki yıllarda başlıyor esas miniklerin eğlencesi.

Canım kızım benim iyiki doğdun, iyiki hayatımızdasın.
Doğduğun günü, o anları düşündükçe gözlerim doluyor.
Miniciktin, buruş buruş. Kocaman gözlerin vardı minicik yüzünde.
O kadar güzel gözükmüştün ki gözüme, dünyadaki en güzel bebektin benim için.
(Bak ya, duygulandım yine)
O gün hayatımıza girdin ve hayatımız değişti.
Biz değiştik.
Koşulsuzca birini sevmek ne demek onu gördük.
Büyüdük, sorumluluk aldık bolca.
Çocuk olmayı tekrar seninle yaşadık.
Kendinden çok birini düşünmek ne demekmiş onu gördük.
Bazen bocaladık, kafamız karıştı ama o anlarda senin gözlerine bakıp rotamızı tekrar bulduk.
Biz hiç bilmediğimiz bir dünyaya adım attık aslında.
Ve bu dünyayı her şeyiyle çok ama çok sevdik.

Her zaman senin yanında olacağız canım benim.
Biz şu an sadece elimizden geldiğince senin elinden tutuyoruz bebeğim.
Hayata hazırlanan minik bir kuşa destek gibi.
Sonrasında sen özgür olup uçacaksın, kendi yolunu, hayat hikayeni yazacaksın.
O günlerde belki bugünkü gibi kucağımızda olmayacaksın.
Ama emin ol kalbimizdeki en derin yerde, duygularımızdaki en yoğun histe olacaksın.
Her zaman bizim minik, küçük kızımız olacaksın.
Her şeyiyle biricik olan, her şeyiyle gurur duyduğumuz.
Seni çok ama çok seviyoruz.
Minik meleğim nice güzel, sağlıklı, huzurlu yaşlara.
Umarım yıllar yıllar sonra bunu birlikte okuruz ve hayatın hangi noktasında olursak olalım hep sahip olduklarımıza şükrederiz.
İyiki varsın!

4 Eylül 2014 Perşembe

1 yaşıma çok az kaldı

1 yaşıma sadece 1 gün kaldı.
Bugünlerde keyifsizim, grip oldum.
Yorgun hissediyorum kendimi, bir an gülüp oynarken sonra bir de bakıyorum burnum tıkalı ateşim yükselmiş haldeyim.
Ama olsun gündüz gece demeden annem babam yanımda ya daha ne isterim.
Bayılıyorum merkezde olmaya :)

Büyüyorum günbegün.
Ne de çabuk büyüyorlar diyorlar beni görenler.
Bense büyümek ne tam olarak bilmiyorum.
Tek bildiğim hergün yeni bir şeyler daha yapabildiğim.
Ben artık etrafımda olan biteni baya baya anlıyorum.
Annem-babam karşıma geçmiş bana 'gel gel', 'baybay' ya da 'alkış' gibi şeyler yaparken bazen çok anlamsız gözüküyorlar gözüme, onlar da artık biraz büyüseler diyorum.
Üzülmesinler diye ben de onlara eşlik ediyorum.
Sesimi kullanabiliyor olmam çok büyüleyici geliyor.
Dışarıdan çok anlamlı gelmese de, hatta bazen anlamsız çığlıklar atıyorum gibi görünse de aslında ben kendimce çok şey anlatıyorum.
Biraz daha çalıştım mı üstünde çözeceğim ben bu işi biliyorum.
Aayyy hele emeklemek yok mu, bayılıyoruuumm.
Patır patır oda oda geziyorum.
Çok da hızlıyım bu konuda. Yürümeye henüz hiç de ihtiyaç duymuyorum.
Oyuncaklarımla kendi dünyamı kurdum ben evin her köşesinde.
Artık oyuncakları çözmek için baya çaba sarf ediyorum, annem gösterdiğinde nasıl yapıldığını onu taklit etmeye çalışıyorum.
Ama tek başına olmak hala en sevmediğim şeylerden.
Bakmayın benim oyuncaklara dalmış gibi gözüktüğüme, ben bir yandan da yan gözle annemi babamı yokluyorum ordalar mı diye.
Bazen ellerine garip gurup aletler alıyorlar. Iphonemuymuş, Ipadmiymiş neymiş.
İşte o zaman çıldırıyorım. Hele bir de vermiyorlar mı iyice gıcık oluyorum.
Ama bir anda ben nolduğunu anlamadan başka bir şeye kaydırıyorlar dikkatimi.
Sanırım bu bir taktik, şimdilik işime geliyor ses çıkarmıyorum.

Babam babaaamm.
En büyük aşkım. İlk aşkım.
O kadar keyifli ki onun kucağından hayatı görmek.
Beraber ne de keyifli oynuyoruz.
Babamın benimle oynarkenki kahkalarına eşlik etmeye bayılıyorum.
Biz iki oyun ortağıyız, aramızdaki bağ çok derin.
İşten döndüğünde onu gördüğüm an o kadar heyecanlanıyorumki, hiç kimseye vermediğim tepkileri veriyorum.
Annecim sana öyle tepki vermiyorum diye üzülme sen.
Bizim aramızda daha ben doğmadan önce başlamış olan kocamaaann gizli bir aşk var sen de biliyorsun.
Biz hep birbirimizin kalbindeyiz, aklındayız.
Ama kabul et sen de babam bu işte çok becerikli çıktı.
Her şeyimle A'dan Z'ye çok güzel ilgilenebiliyor.

Walla bebek olma işi süper.
Oohh ne güzel, sağımda solumda hep ilgi.
Babaanneme-dedeme-halama gidiyorum orda ilgi, sevgi.
Teyzeme gidiyorum orda oyun, eğlence, sevgi.
Anneannem-dedem de geldi mi sevgi çemberini tamamlamış olacağım.
Zaten annemin babamın arkadaşlarından teyzelerim, amcalarım da var.
Daha ne ister bir bebek.
Sevdim ben bu işi, büyümeyi kim isterki yahu.

Daha önümde çok macera var.
Yürücem, koşcam, peşimde koşturcam, önce kelime kelime sonra bıdı bıdı konuşcam, 2 yaş sendromları yaşıcam, 3 yaş krizlerine gircem.
Annemin de dediği gibi kendi hikayemi yazcam.

Daha pek çok şey var belki anlatacak ama şimdilik bu kadar olsun.
Haa bir de annem diyorki ben 1 yaşına girer girmez arayı çok da açmadan hemen bir daha yazacakmış bloğa.
Fotoğraflar da o zamanmış.
Neyse ben kafamı yormayayım böyle büyük işlerine, biraz öğle şekerlemesi yapayım en iyisi. Sonrasında oynanacak çok oyun var daha beni bekleyen :)

29 Haziran 2014 Pazar

Tatil dönüşü


Tatil biteli 2 hafta oldu.
Çook güzel bi tatildi bizim için.
Tatil dediğin zaten kötü olur mu hiç.
Adrasanı çok beğendik, kaldığımız yer bize çok uygundu, tanıştığımız insanlar hep çok tatlı ve güleryüzlüydü ve tabiki de en önemlisi Elacan tatilde çok keyifliydi.

Denizi soğukluğuna rağmen çok sevdi.
Biz de soğuk, rüzgar demeden günde 2 defa denize soktuk fındığı.
Kumlarla ve taşlarla oynamaktan da oldukça keyif aldı.
Hayretle eline alıp elinden akıp gitmesine defalarca defalarca bakıp durdu.

Günlerimiz erkenden başlıyordu.
Önce kahvaltı yapıyorduk, sonra hop denize.
Denizden sonraysa sabah uykusunu Ela bebek arabasında yapıyordu, biz de bulduğumuz gözümüze şirin gözüken bir yere yerleşip sabah kahvesi ve gazete keyfi yapıyorduk.
Çok sıcaklar bastırdığında kaldığımız yere geri dönüp, havuzun kenarında bulduğumuz çimenlik ve gölge yere havlu atıp oralarda takılıyorduk.
Elacanı öğle uykusuna yatırdığımızdaysa ya havuza giriyor ya da biz de sızıp kalıyorduk.
Uyanmasıyla da yine kendimizi denizde buluyorduk.
Akşam yemeğinden sonraysa Elacanın uyku vakti, anne-babasınınsa ayışığında bir şeyler yudumlama vakti geliyordu.
Kaldığımız yer çocuklu birisi için çok uygundu, tek kötü tarafı denizin dibinde olmayışıydı.
Yani akşamlarımız maalesef denize nazır geçmiyordu.

Adrasan gerçekten de "bakir" kelimesinin en iyi tanımladığı yerlerden.
Lükse dair hiçbir şey yok.
Hala tarımla uğraşan, seracılık yapan yerlileri var.
Yemyeşil.
Suyu pırıl pırıl.
İnsanları çok güleryüzlü.
Haziranda gitmemizin avantajı da gerçi kimsenin olmayışıydı.
Her yer çok sakindi.
Tam bizlik.

Uzun lafın kısası bizim için çok güzel bir tatil oldu.
Tatilde aile olmanın keyfini çıkardık diyebilirim.
Sadece üçümüz olduğumuz için de günü kendimize göre ayarlayıp neredeyse sorunsuz bir 6 gün geçirdik.
Darısı diğer tatillerin başına :)

Not 1: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım ve fotoğraf ekleyemediğim için bir türlü bloğa yükleyememiştim. Bu zaman zarfında ablama zatüre teşhisi konuldu, Ela idrar yolu enfeksiyonu geçirdi :( Ayıca, bugün öğrendikki Adrasanda yangın çıkmış ve o güzelim yeşilliğin önemli bir bölümü yanmış kül olmuş :(
Ablişkom dinleniyor ve yüksek miktarda ilaç tedavisi görüyor, yakında sağlığına kavuşacak inşallah. Ela kuzusu antibiyotik içiyor hala. 4-5 günümüz uykusuz geçti ama artık daha iyi gibi. Antibiyotik bitince tekrar tahlil yaptıracağız ve ultrason çektireceğiz.
Adrasandaki yangının izleri ise yıllarca sürecek.

Not 2: Ela kuzusu 3. dişini de üstten patlattı :) Yanındaki 4. diş de yoldadır herhalde.