12 Mart 2015 Perşembe

Yavaşlayabilmek, bütün mesele burada

Bir çocukla yavaşlayabildiğin ölçüde mutlusun, yani o mutlu dolayısıyla sen de mutlusun.
Demeye çalıştığım şu aslında, çocuklu hayatta bi şeylere yetişmeye çalışmak zor ve yıpratıcı.
O yüzden mümkünse hiçbir şeye yetişmek için uğraşmamak en güzeli.
Dün mesela eve gittim hızlıca Elaya yemek yedirdim ve markete gitmek üzere evden çıktık.
Dışarı çıkma anımızdan itibaren tempomu tamamen Elaya göre ayarladım ve yaklaşık 2 saat sonra ancak eve girdik :)
Market arabasında çeşitli manevralar yaparak eğlendik önce, sonra arabaya binmeden etrafta biraz gezinmek istedi. Biz de gezindik.
Arabaya bindik sonra eve geldik, bu sefer bizim evin oralarda yürümek istedi Ela. Biz de yürüdük, ağaçlara dokunduk, taşlar topladık.
Sonra da yolun kenarına çöktük gelen geçen arabaları, helikopteri, uçakları izledik :)
Pek keyifliydi minnoş, güle güle ve koşa koşa gelip sarılıyor sonra da öylece sarılmış halde dakikalarca duruyorduk :)
Ela için güzeldi de sanırım esas benim için çok güzeldi.
Bütün günün koşturmacası, işe güce ilişkin düşünceler, her şey uçup gitti aklımdan. Tek önemli şey karanlıkta birbirimize sarılmış halde gelip geçen arabaları izlememizdi :)
Muhtemelen bir yere yetişmem gerekse gerilecektim ve Elayla o keyifli dakikaları yaşayamayacaktık.
O yüzden çağımızın bu hızlı temposuna inat çocuklu yaşamda yavaşlamak için çabalamak güzel şey.

9 Mart 2015 Pazartesi

Güzel bi haftasonunun ardından . . .


Çok güzel bi haftasonu geçirdik. Hava çok güzeldi, çekirdek aile olarak takıldık.
Kendimizi attık parklara bahçelere.
Ela oradan oraya gezindi.
Biz de tempomuzu ona uydurarak peşi sıra kah pisipisilerin peşinden kah hav havların peşinden gezindik durduk.
Bir de at görmeye gittik. Bir zamandır aklımızdaydı. Binmedik ama gördük geldik :)


Elayla Savaşla ailecek birbirimize vakit ayırdığımız günler bana çok iyi geliyor ona kanaat getirdim yine yeniden.

Bi de artık çok düşünüp planlamadan öylesine yazacağım.
Uzun yazacağım sevdaları beni bi arpa boyu yoldan fazla götürmüyor, test edildi onaylandı :)
Burayı gittik, şunu yaptık, üstüne de bunu yedik türünden kısa yazılar yazmak en güzeli.
Aslında anıların çoğu da böyle yazıların içinde gizli zaten.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Yeni bir yıldan merhaba




2015'e girdik, girmekle de kalmadık 2. ayını bitirdik bile.
Allahım bu günlerin, haftaların, ayların su gibi akması sorunsalı ne olacak, biri zamanı durdursun inecek var :)
İşe başlayalı neredeyse 2 ay oldu.
Düşündüğüm kadar travmatik olmadı bu süreç.
Ela sabahları beni aşırı bir hevesle olmasa da yine de el sallayarak uğurluyor, akşamları geldiğimdeyse bi heyecan ve telaşla ayakkabılarımı ve montumu çıkarmamı istiyor bir de üstüne terliklerimi getiriyor :)
Sabah genelde 7 gibi ayaktayız Elayla.
Önce gece boyunca şişen bezler ve pijamalarımız çıkıyor, sonrasındaysa Eloşun kahvaltı faslı başlıyor.
Ben üstümü giyinip makyajımı yaparken ayağımın altında bi yerlerde geziniyor, makyaj eşyalarımı karıştırıyor, dolapları açıyor kapatıyor. Sonraysa 30-40 dakikalık bi vaktimiz oluyor beraber oynacağımız. Benim evden çıkmam ise bir bayrak yarışı şeklinde tam ben kapıda hazır beklerken Fatma hanımın asansörden inip Elayı teslim almasıyla gerçekleşiyor.
Akşamsa tam tersi yönde bi bayrak teslimiyle minik kuzuma kavuşuyorum. Akşam yemeği, oynama derken Ela için uyku vakti, anne-baba için dinlenme vakti şeklinde günü tamamlıyoruz.

Ela artık bebeklikten çocukluğa adım attı atıyor.
Yürümesi her şeyi çok daha kolaylaştırdı bence hem kendi hem bizim için.
Konuşmaya tek tek kelimelerle başladı bile.
İşaret parmağı hala en aktif olarak kullanılan parmağımız :)
Hele bi de önceleri bana o şirin parmağıyla oturacağım yeri gösterip "kooyy" demiyor muydu yiyesim geliyordu o parmağı. Ha otur ha koy zaten, düşününce ikisi de aynı kapıya çıkıyor :)
Bi görevler verilmesine bayılıyor bu aralar.
Bu görevler çöpe atma olsun, getir-götür olsun hiç fark etmiyor.
Hızlı hızlı yarı koşar halde yürüyor genelde benim fındığım evin içinde.
Onun o heyecanını, o gözlerinin parıl parıl parlamasını öyle seviyorumki. Gözlerinin taa en derinine bakıyorum bana da geçsin o çocuk heyecanı, ben de onunla birlikte yaşayabileyim o heyecanı diye.
Yemek masasının etrafında bi aşağıdan bi yukarıdan bakınarak kovalamaca oynamaya bayılıyoruz bu ara.
Ya da bi şeylerin arkasına saklanmaya.
Oyuncaklarla bildiğin oyunlar kurmaya başladık.
Sabah ayıcıklarımıza kahvaltı yaptırıyoruz şirin mi şirin bardak tabak setlerimizle.
Oyuncakları konuşturuyoruz, ordan oraya hoplatıyoruz.
"Hav"lara bayılıyor, camdan "hav"ları gözetliyoruz kimi zaman.
"Düt düt"lerin arkasından el sallamayı hiç ihmal etmiyor.
Bu aralar bir de evdeki bi kitaptan şirin mi şirin bi hareket öğrendi, eliyle ağzını kapatıp "aaaa" diye bi şaşırma hareketi yapıyorki yiyesim geliyor.
Bir de bu aralar ver ıslak mendili eline bildiğin dakikalarca oyalanıp duruyor. Bir orayı siliyor bir burayı siliyor, katlanınca açmaya çalışıyor, oynuyor da oynuyor. Ne buluyor bilmiyorum ama bayılıyor.

Artık istekleri talepleri çok daha net.
Ela doğduğundan beri öyleydi gerçi, istekleri konusunda net olan ve bunu açıkça belli eden bir yapısı var.
Bir şeyi yapmak ya da ona bir şeyin yapılmasını istemiyor mu, bunu açıkça yüzünde, vücut dilinde görmek mümkün oluyor.
Kandırmak ise hiç mümkün olmuyor.
Kendi ihtiyaçlarına sahip çıkması güzel bi şey bence ama bu durum beni kimi zaman zorlamıyor da değil.
Daha tam konuşamadığı için ne istediğini anlayamadığım zamanlar çok oluyor. O zamanlarda ısrarla anlatmaya çalışıyor, biraz kızıyor kaşlar çatılıyor.
Aslında bir kelimeden bir parağraf yazma kabiliyetim çok gelişti ama işte insanlık hali oluyor bazen anlayamadığım zamanlar :) (çocuk doktorumuz bebek bir kelime söyler anne o kelimeyle ilgili bir parağraflık sonuç çıkarabilir diye çok dalga geçiyor da, ne kadar da doğru)

Ve haftaya 5 Mart 2015'te ben 31 yaşına basarken Ela da olacak 1,5 yaşında.
Benim yaşgünlerim Elanın buçuklu yaş dönümlerine geliyor ne kadar da anlamlı :)))
Nasılsa ilerleyen yıllarda pasta mumlarını üflemeye bayılan bir fındık olacak kendisi.
Bahanesi de böylece hazır :)