17 Aralık 2014 Çarşamba

15. aydan kareler


Ben tam bir emekleme canavarı çıktım. Koşar gibi emeklemeyi,
emeklerken kollarımı kabadayı kabadayı atıp bir yandan da kafamı sallamayı çok seviyorum.
Elimden bir tutan olmasa hiiçç yürüyeceğim yok :)
Evde birinin canı sıkılsa hoopp ben eğlence kaynağı oluyorum, anlamadım ki bu işi :)
Parkları çok seviyorum. Salıncak güzel ama benim gözüm her zaman o dolambaçlı taraflarda.
Veee tabiki kaydırağı tersten çıkmaya çalışmak, tam benlik!
Bu ne güneşi tam bilemedim ama olsa olsa akşam güneşidir herhalde
çünkü annem babam beni sürekli güzel kızım diye seviyor :)
Ve bir Kuğulu Park selfiesi
(bu kelime de bakalım bi 10-20 yıl sonra hala dilimizde olacak mı,
yoksa "Anneee bu ne demek mi?" diyeceksin Ela :)
Kuğulu Parkta bir minik ayıcık!
Eller, kaşıklar, çatallar artık Allah ne verdiyse yemeğime dalmaya bayılıyorum :)
Kendi sofra adabımı da kendim yarattım, mesela 10 parmak çorbaya, yoğurda daldığım çok olmuştur.
Ve ve ve işte ben bu gülüşümle kalpleri fethetmeyi çok iyi biliyorum :)
Ama bazen de öyle bir kaş çatarım ki o zaman karşımdakinin vay haline.
Gerçi şimdiye kadar da tam olarak istediğim etkiyi yaratamadım,
ben kaşlarımı çatıyorum onlar haline gülüyorlar.
Annemle çoookk gezdik biz bu sene.
Minik kankası oldum onun.
Aman Allahım ne mama sandalyesiymiş arkadaş ömrüm üzerinde geçti :)
Ve 15. ay doktor kontrolümüzden çıktık, oh be bi 3 ay daha rahatım.
Boyum 80.4 cm, kilom 10.2 kg.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Hayatımın hangi dönemindeyim. . .

Elacım biliyorum bu aslında senin bloğun.
Hani bu aradaki aylar, hani benim yeni fotolarım dediğini duyar gibiyim.
Ama yok, içimden aniden bloğumuza "hayatımın hangi dönemindeyim" yazmak geldi.
Bu lafın altını doldurmak, doldururken düşünmek, biraz duygusala bağlamak geldi içimden.
Yıllar sonra sen değil de ben bu bloğu okuduğumda hayatımın hangi dönemindeyim onu görmek istiyorum belki de.
Sen nasılsa duygularının içinde olduğu çokça günlük tutacaksın, hele bi de bana çektiysen :)
O duyguları yıllar sonra okumak ne kadar da güzel sen de göreceksin.

Hiçbir zaman çok mutsuz, karamsar bir insan olmadım.
Günümün içinde güldüğüm anlar, modumun düşük olduğu anlardan genelde ağır basar.
Ama bazı zamanlar yaşadığımı düşündüğüm zorluklardan ya da olumsuz anlardan çıkmam biraz zaman alır, o anları hiç yaşamamış olmayı tercih eder, önümdeki seçenekleri her zaman tam olarak göremediğimi düşünürdüm.
Hayatımın bu döneminde sanırım yaşadığımı düşündüğüm zorlukların azaldığını görüyorum.
Önceden zorluk olarak görebileceğim durumların artık beni o kadar da telaşlandırmadığını, kaygılandırmadığını görüyorum.
Ya da belki de durumlar karşısında alternatif çözümler üretebileceğimi hissettiğimden kendimi çok karamsar hissetmemeye yönlendiriyorum.

Bebekli, çocuklu yaşam demek bir sürü bilinmeyenle dolu bir gün demek.
Belli bir rutin içinde karşılaştığın çeşitli durumları herkes için (anne, baba, bebek) en huzurlu şekilde çözebilecek becerileri geliştirmek demek.
Bir durumla karşılaştığında soğukkanlılığını koruyabilmek için çaba sarf etmek demek.
Mutlu olmayı ve mutlu etmeyi hayatının merkezine koymak demek.
Aslında hayatla etkileşimini arttırmak demek.
Kendini o ana teslim etmek, anın içinde kalmaya kendini zorlamaya çalışmak demek.
Ve aslında bunların hepsi de benim hayatım için güzel şeyler demek.
Bunlar hayatın bir çok alanında kendini geliştirmeye çalışmak demek.

Her şeyin her zaman benim istediğim gibi gelişemeyeceğini artık kabul etmeliyim.
Bence bunu yapabilecek kadar büyüdüm.
Ama aslında bunun o kadar da kötü bi şey olmadığını öğrenecek kadar da büyüdüm.
Her durumda herkesin -ki bu 15 aylık bi bıdık da olabilir- kendi fikri, yapmak istediği var.
Buna saygı duymak, gerektiğnde alternatifler üretecek yaratıcılığa sahip olmak gerekiyor.
Böyle durumlar karşısında durup bi düşünmek, iş kontrolden çıktı telaşına kapılmamak gerekiyor.
Bir şeyler ters gidiyor gibi geliyorsa bu tersliğin içinde bir çözüm arayışında olmak gerekiyor.

1 ay sonra işe başlayacak biri var aslında şu an burada.
Bu lafların bir çoğu da belki iş hayatına.
Bu 15 ayda Elanın bana öğrettiklerinin binde biri bunlar da.
Ama gerçekten bu 15 ayın beni çok büyüttüğünü bir o kadar da çocuklaştırdığını görebiliyorum.
Büyüyorum, büyüdüğümü zannediyorum sonra da bir bakıyorumki aslında ne kadar da çocuğum.
Hayatın içinde hepsinden biraz olduğunu görebiliyorum.
Mutluluk, mutsuzluk, heyecan, sıkkınlık, heves, bıkkınlık, azim, tembellik ve daha bir çok duygunun hepsinden var hayatın içinde ve aslında herkesin hayatında.
Bir bebeği hayatına almak demek bütün bu duyguları hayatına almak demek.
Bütün bu duyguları kabul etmek, onlarla barışmak demek.
Her duygunun içinde kendi işine yarayanı bulup çıkarmak demek.

Demek, demek, demek.. olmalıymış bu yazının konusu :)
Son bir cümle o zaman, kızıma gelsin buradan.
Sen demek 'evlat' demekmiş be Eloş.
Eskiden filmlerde ağız dolusu bi 'evladıııımmmm' dendiğinde içten içe güldüğüm şimdi ne demek olduğunu anladığım bi kelime.
Evladıııııımmmm, minik kuşum severim ben seni çok çok :)
Hehe rezil etme beni anne dediğini duyar gibiyim :)))

13 Ekim 2014 Pazartesi

Geriden bir yazı

Bayram öncesi yazmıştım bunu ama ha şimdi ha sonra derken yayımlayamadan kaldı.
Geç de olsa yayımlayayım bari.
Aslında kurban bayramının güzel de bir özeti.
Önceden öngörmüşüm anlaşılan ;)
Her şey çok keyifliydi bizim için.
Ela biraz hastalandı ama yine de keyfi oldukça yerindeydi.
Bebekli hayatta evde kurduğun düzen büyük rahatlık oluyor, bu bir gerçek.
Ama samimi kalabalıklarda da çocuk için ayrı bir güvenli, huzurlu ortam sağlanıyor.
Anne de biraz rutinin dışına çıkmış rahatlamış oluyor.
Çocuk da hop onunla hop bununla derken hem farklı şeyler deneyimliyor hem de anne kişisine nefes aldırıyor :)
Bu aradaaa benim minik kızım oldu artık 13 aylık :)
Ben de fena olmayan bir süre kör topal da olsa yazıyorum sayılır :)
Bir ara burdakileri bastırıp kızıma kitap oluşturacağım.
Büyüdüğünde ona güzel bir hediye olacak.
Bu ara hangi ara olacak bilmiyorum.
Çok yazamıyorum ama biraz daha Ela'ya dair anılar burada biriksin istiyorum.
O zaman basmaya hazırdır diyeceğim :)

Neyse daldan dala oldu yine, eski yazımı da aşağıya koyayım da tam olsun ;)


Kurban bayramına çok az kaldı.
3 güncük.
Yaniii annemlerin gelmesine de kaldı şunun şurasında 3 güncük :)
3 ay oldu görüşmeyeli.
Çok özledim.
Bayramda birlikte anneannemi ziyarete gideceğiz, oradan da 5 gün antalya tarafına bir otele.
Anneannemi görmeyeli uzun zaman oldu, ayrı şehirlerde olmak ne kötü.
Teyzem, dayılarım, kuzenlerim hep birlikte olacağız bu bayramda.
Anneannem saymış tam 26 kişi olacakmışız :)
Ne güzel, en büyük bayram hediyesi.
Elayla tanışacak herkes. Biz de kuzenimin Eladan 2 ay büyük kızı İlkeyle.
Bolca hareketlilik olacak evde.
Dayımın fırınından sıcacık ekmek yiyeceğiz, bir de kurban etlerini vereceğiz o fırına.
Bayram ziyaretleri diye tutturacak annem ve anneannem, bense kaçmanın yollarını arayacağım :)
Kalabalık sofralara oturacağız.
Gece kalabalık bir evde uyuyacağız.
Başka şehirlerde yaşadığımız için uzun zaman görüşemesek de yine de aile olarak bir arada olabilmenin keyfini yaşayacağız.
Böyle geleneksel günler ne güzel!
Herkese iyi bayramlar!

24 Eylül 2014 Çarşamba

Havadan sudan :)

Elayı uyutma görevi başarıyla tamamlandı ;)
Şimdi biraz keyif zamanı.
Bu aralar keyfim önce biraz internette gezinip sonra kitap okumak.
Kitap okuma alışkanlığımı sanırım geri kazanıyorum, oleeyy!
Doğumdan sonra bir süre elime kitap almamıştım, sonrasındaysa elime aldığım kitaplar süründü de süründü.
Şimdi daha istikrarlıyım.
Daha da önemlisi yeniden keyfine vardım kitaplarda kaybolup gitmenin güzelliğinin.
Zaten hep bu internet alemindeydi ya suç.
Orda burda gezinme işini sınırlı tutmadın mı bi bakıyorsun saatler geçmiş.
Zaman kıymetli, özellikle çocuklu hayatta.
Ela uyuduğu zamanlar kendime vakit ayırabiliyorum genelde.
O da eder 2 gündüz uykusu, 1 de gece.
Oldum olası sevmişimdir kendimle baş başa kalmayı.
Şimdi daha da arttı kıymeti.
Evdeyken biraz daha kolay bir şeyleri dengelemek benim için.
Esas mesele işe başladığımda.
Kaldı şunun şurasında 3,5 aycık.
Zor olacak ayrılması Eladan, ben pek özlerim kızımı.
Gerçi alışılır, bir düzen oturtulur zamanla.
Az bir alışma süreci lazım olur sadece.

Neyse, kaçayım ben artık.
Bak yine zaman geçmiş internette.
Gelir birazdan uykum.
Tavukluğum iyice pekişti annelikte :)

7 Eylül 2014 Pazar

Minik kızım artık 1 yaşında


 


Elanın 1. yaşını aile arasında bir sabah kahvaltısında kutladık.
Bizim için çok keyifli bir gündü.
Ela fındığı arada sıkılsa da benim yüzümden 32 diş gülümsemesi hiç eksik olmadı herhalde.
Zaten bence bu ilk doğum günleri biraz da anne babaların kendilerini tebriği.
Sonraki yıllarda başlıyor esas miniklerin eğlencesi.

Canım kızım benim iyiki doğdun, iyiki hayatımızdasın.
Doğduğun günü, o anları düşündükçe gözlerim doluyor.
Miniciktin, buruş buruş. Kocaman gözlerin vardı minicik yüzünde.
O kadar güzel gözükmüştün ki gözüme, dünyadaki en güzel bebektin benim için.
(Bak ya, duygulandım yine)
O gün hayatımıza girdin ve hayatımız değişti.
Biz değiştik.
Koşulsuzca birini sevmek ne demek onu gördük.
Büyüdük, sorumluluk aldık bolca.
Çocuk olmayı tekrar seninle yaşadık.
Kendinden çok birini düşünmek ne demekmiş onu gördük.
Bazen bocaladık, kafamız karıştı ama o anlarda senin gözlerine bakıp rotamızı tekrar bulduk.
Biz hiç bilmediğimiz bir dünyaya adım attık aslında.
Ve bu dünyayı her şeyiyle çok ama çok sevdik.

Her zaman senin yanında olacağız canım benim.
Biz şu an sadece elimizden geldiğince senin elinden tutuyoruz bebeğim.
Hayata hazırlanan minik bir kuşa destek gibi.
Sonrasında sen özgür olup uçacaksın, kendi yolunu, hayat hikayeni yazacaksın.
O günlerde belki bugünkü gibi kucağımızda olmayacaksın.
Ama emin ol kalbimizdeki en derin yerde, duygularımızdaki en yoğun histe olacaksın.
Her zaman bizim minik, küçük kızımız olacaksın.
Her şeyiyle biricik olan, her şeyiyle gurur duyduğumuz.
Seni çok ama çok seviyoruz.
Minik meleğim nice güzel, sağlıklı, huzurlu yaşlara.
Umarım yıllar yıllar sonra bunu birlikte okuruz ve hayatın hangi noktasında olursak olalım hep sahip olduklarımıza şükrederiz.
İyiki varsın!

4 Eylül 2014 Perşembe

1 yaşıma çok az kaldı

1 yaşıma sadece 1 gün kaldı.
Bugünlerde keyifsizim, grip oldum.
Yorgun hissediyorum kendimi, bir an gülüp oynarken sonra bir de bakıyorum burnum tıkalı ateşim yükselmiş haldeyim.
Ama olsun gündüz gece demeden annem babam yanımda ya daha ne isterim.
Bayılıyorum merkezde olmaya :)

Büyüyorum günbegün.
Ne de çabuk büyüyorlar diyorlar beni görenler.
Bense büyümek ne tam olarak bilmiyorum.
Tek bildiğim hergün yeni bir şeyler daha yapabildiğim.
Ben artık etrafımda olan biteni baya baya anlıyorum.
Annem-babam karşıma geçmiş bana 'gel gel', 'baybay' ya da 'alkış' gibi şeyler yaparken bazen çok anlamsız gözüküyorlar gözüme, onlar da artık biraz büyüseler diyorum.
Üzülmesinler diye ben de onlara eşlik ediyorum.
Sesimi kullanabiliyor olmam çok büyüleyici geliyor.
Dışarıdan çok anlamlı gelmese de, hatta bazen anlamsız çığlıklar atıyorum gibi görünse de aslında ben kendimce çok şey anlatıyorum.
Biraz daha çalıştım mı üstünde çözeceğim ben bu işi biliyorum.
Aayyy hele emeklemek yok mu, bayılıyoruuumm.
Patır patır oda oda geziyorum.
Çok da hızlıyım bu konuda. Yürümeye henüz hiç de ihtiyaç duymuyorum.
Oyuncaklarımla kendi dünyamı kurdum ben evin her köşesinde.
Artık oyuncakları çözmek için baya çaba sarf ediyorum, annem gösterdiğinde nasıl yapıldığını onu taklit etmeye çalışıyorum.
Ama tek başına olmak hala en sevmediğim şeylerden.
Bakmayın benim oyuncaklara dalmış gibi gözüktüğüme, ben bir yandan da yan gözle annemi babamı yokluyorum ordalar mı diye.
Bazen ellerine garip gurup aletler alıyorlar. Iphonemuymuş, Ipadmiymiş neymiş.
İşte o zaman çıldırıyorım. Hele bir de vermiyorlar mı iyice gıcık oluyorum.
Ama bir anda ben nolduğunu anlamadan başka bir şeye kaydırıyorlar dikkatimi.
Sanırım bu bir taktik, şimdilik işime geliyor ses çıkarmıyorum.

Babam babaaamm.
En büyük aşkım. İlk aşkım.
O kadar keyifli ki onun kucağından hayatı görmek.
Beraber ne de keyifli oynuyoruz.
Babamın benimle oynarkenki kahkalarına eşlik etmeye bayılıyorum.
Biz iki oyun ortağıyız, aramızdaki bağ çok derin.
İşten döndüğünde onu gördüğüm an o kadar heyecanlanıyorumki, hiç kimseye vermediğim tepkileri veriyorum.
Annecim sana öyle tepki vermiyorum diye üzülme sen.
Bizim aramızda daha ben doğmadan önce başlamış olan kocamaaann gizli bir aşk var sen de biliyorsun.
Biz hep birbirimizin kalbindeyiz, aklındayız.
Ama kabul et sen de babam bu işte çok becerikli çıktı.
Her şeyimle A'dan Z'ye çok güzel ilgilenebiliyor.

Walla bebek olma işi süper.
Oohh ne güzel, sağımda solumda hep ilgi.
Babaanneme-dedeme-halama gidiyorum orda ilgi, sevgi.
Teyzeme gidiyorum orda oyun, eğlence, sevgi.
Anneannem-dedem de geldi mi sevgi çemberini tamamlamış olacağım.
Zaten annemin babamın arkadaşlarından teyzelerim, amcalarım da var.
Daha ne ister bir bebek.
Sevdim ben bu işi, büyümeyi kim isterki yahu.

Daha önümde çok macera var.
Yürücem, koşcam, peşimde koşturcam, önce kelime kelime sonra bıdı bıdı konuşcam, 2 yaş sendromları yaşıcam, 3 yaş krizlerine gircem.
Annemin de dediği gibi kendi hikayemi yazcam.

Daha pek çok şey var belki anlatacak ama şimdilik bu kadar olsun.
Haa bir de annem diyorki ben 1 yaşına girer girmez arayı çok da açmadan hemen bir daha yazacakmış bloğa.
Fotoğraflar da o zamanmış.
Neyse ben kafamı yormayayım böyle büyük işlerine, biraz öğle şekerlemesi yapayım en iyisi. Sonrasında oynanacak çok oyun var daha beni bekleyen :)

29 Haziran 2014 Pazar

Tatil dönüşü


Tatil biteli 2 hafta oldu.
Çook güzel bi tatildi bizim için.
Tatil dediğin zaten kötü olur mu hiç.
Adrasanı çok beğendik, kaldığımız yer bize çok uygundu, tanıştığımız insanlar hep çok tatlı ve güleryüzlüydü ve tabiki de en önemlisi Elacan tatilde çok keyifliydi.

Denizi soğukluğuna rağmen çok sevdi.
Biz de soğuk, rüzgar demeden günde 2 defa denize soktuk fındığı.
Kumlarla ve taşlarla oynamaktan da oldukça keyif aldı.
Hayretle eline alıp elinden akıp gitmesine defalarca defalarca bakıp durdu.

Günlerimiz erkenden başlıyordu.
Önce kahvaltı yapıyorduk, sonra hop denize.
Denizden sonraysa sabah uykusunu Ela bebek arabasında yapıyordu, biz de bulduğumuz gözümüze şirin gözüken bir yere yerleşip sabah kahvesi ve gazete keyfi yapıyorduk.
Çok sıcaklar bastırdığında kaldığımız yere geri dönüp, havuzun kenarında bulduğumuz çimenlik ve gölge yere havlu atıp oralarda takılıyorduk.
Elacanı öğle uykusuna yatırdığımızdaysa ya havuza giriyor ya da biz de sızıp kalıyorduk.
Uyanmasıyla da yine kendimizi denizde buluyorduk.
Akşam yemeğinden sonraysa Elacanın uyku vakti, anne-babasınınsa ayışığında bir şeyler yudumlama vakti geliyordu.
Kaldığımız yer çocuklu birisi için çok uygundu, tek kötü tarafı denizin dibinde olmayışıydı.
Yani akşamlarımız maalesef denize nazır geçmiyordu.

Adrasan gerçekten de "bakir" kelimesinin en iyi tanımladığı yerlerden.
Lükse dair hiçbir şey yok.
Hala tarımla uğraşan, seracılık yapan yerlileri var.
Yemyeşil.
Suyu pırıl pırıl.
İnsanları çok güleryüzlü.
Haziranda gitmemizin avantajı da gerçi kimsenin olmayışıydı.
Her yer çok sakindi.
Tam bizlik.

Uzun lafın kısası bizim için çok güzel bir tatil oldu.
Tatilde aile olmanın keyfini çıkardık diyebilirim.
Sadece üçümüz olduğumuz için de günü kendimize göre ayarlayıp neredeyse sorunsuz bir 6 gün geçirdik.
Darısı diğer tatillerin başına :)

Not 1: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım ve fotoğraf ekleyemediğim için bir türlü bloğa yükleyememiştim. Bu zaman zarfında ablama zatüre teşhisi konuldu, Ela idrar yolu enfeksiyonu geçirdi :( Ayıca, bugün öğrendikki Adrasanda yangın çıkmış ve o güzelim yeşilliğin önemli bir bölümü yanmış kül olmuş :(
Ablişkom dinleniyor ve yüksek miktarda ilaç tedavisi görüyor, yakında sağlığına kavuşacak inşallah. Ela kuzusu antibiyotik içiyor hala. 4-5 günümüz uykusuz geçti ama artık daha iyi gibi. Antibiyotik bitince tekrar tahlil yaptıracağız ve ultrason çektireceğiz.
Adrasandaki yangının izleri ise yıllarca sürecek.

Not 2: Ela kuzusu 3. dişini de üstten patlattı :) Yanındaki 4. diş de yoldadır herhalde.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Adrasan yolcusu kalmasıııınnn . . .

Yapacak pek çok işim var aslında.
Ama yoook, önce bi sabah kahvesi içmek lazım Ela kuzusu uyurken.
E ipadi eline alıp biraz nette gezinmişken de bloğumu pas geçmek ayıp olur.
Tarihe de bi not düşmek lazım.
Yarın Adrasan yolcusuyuz.
Elamızla ilk deniz tatilimiz ;)
Çok heyecanlıyız.
Bi bebekle denize girmek, kumlarda oynamak Savaşı da beni de biraz çocuklaştırıyor sanırım.
Büyüklerin dünyasından kaçmak için güzel bi fırsat.
Önceki yıllardaki gibi belki şöyle şezlonga yayılıp elde gazete, dergi, kitap saatlerce aylaklık yapamayacağız ama eminim bunun keyfi de apayrı olacak.
Bugün yapacak çok işim var.
Mutfağı toplayayım, Elanın yemeğini hazırlayayım, sonra da bavulları toplamayı tamamlayayım.
Çok çok eşya var götürecek.
Sanırım birkaç giysimden, ayakkabımdan feragat etmem gerekecek ;)
Hiç de bırakasım yok, ayıklama yaparken zorlanıyorum.
Napiim arada süslenmek benim de hakkım ;)
Daha henüz gün yüzüne çıkmamış tatilden tatile giydiğim sandaletler, elbiseler, şortlar sonra ağlar arkamdan ;))

Neyse artık çalışma vakti.
Bu kısacık yazıyla da dönünce bolca foto yükleyip şöyle bi tatil özeti geçmeyi kendime söz verdirtmiş olayım.
Hala istediğim sıklıkta güncelleme yapamıyorum ya neyse :(

Tatil sonrası görüşürüüüzzz . . . ;)

5 Mayıs 2014 Pazartesi

8. ayımız

Bugün 8. ayımız :)
8. ayımıza Tebrizde girdik.
Vay be ne kadar da büyüdü bizim minik fındık.
Ben de 8 aylık bebeği olan bir anneyim.
Bir "vay be" de bana, ne kadar da büyüdüm ben :)




Büyüdükçe güzellikleri artıyor bence bebeklerin.


Gerçi taleplerinin arttığı da bir gerçek.
Böyle olunca da daha çok görev düşüyor anne-babalara.




Oldukça hareketli bir bebek Ela.
Henüz emeklemeye başlamadıysa da otururken etrafından dönüyor, sert bir zeminse poposunun üzerinde ilerliyor.
Öne doğru elleri üzerinde temkinli hamleler de yapıyor bu aralar.
Herhalde yakındır emeklemesi diye düşünüyorum.
Yere bıraktığımızda oyuncaklarıyla biraz oyalandıktan sonra canı sıkılmaya başlıyor.
Emeklemek-yürümek bu açıdan iyi gelecek biliyorum.
Ama tabi peşinde koşturmak bana ne kadar iyi gelecek göreceğiz :)
Herkes bunlar iyi zamanların, hele bir ayaklansın da gör diyor gözümü korkutuyor :)
Ama ben zorlukları kadar güzelliklerinin de artacağını bilecek kadar tecrübeli bir anneyim artık.
Her dönemim zorluğu ayrı, güzelliği ise apayrı.




Tam yemelik kıvamda şu an.
Anneannesi-dedesi resmen bayılıyorlar.
Bütün gülücüklerini onlara atıyor Ela.
Sevilmenin keyfini sonuna kadar sürüyor.


Yabancılama aylarına girdiği için artık Ela kuzusu yabancılara karşı daha temkinli.
Hele amcalarla aramız bu ara pek iyi değil.
Gerçi gününe göre çok değişiyor.
Bir gün yabancı birisinin kucağında gülücükler atarken başka bir gün dudakları büzüp ağlamaya başlıyor.


Son gaz ek gıdaya devam.
Ela sevdiği şeylere ağzını açan beğenmediğindeyse kapatan bir bebek.
Tam bir gurme anlayacağınız :)
Bense bu besleme kısmından pek hazzetmiyorum açıkçası.
Her gün ne yedirsem diye düşünmek bir dert, birini 3 öğün beslemeye çalışmak ayrı dert.
Olabildiğince bu konuda kendimi rahat bırakmaya çalışıyorum.
Yemediğinde ısrarcı olma diye kendime telkinde bulunuyorum.
Yemeklerindeyse doktorumuzun tavsiyesiyle bizim yemeklerimize geçtik sayılır.
Yediklerimize tuz koymuyoruz, salça falan da atmamaya çalışıyoruz.
1 yaşından itibaren çoğu şey serbest olduğunda çok daha rahat olacak diye düşünüyorum.
Yemekleri ellemesi, kendi ağzına götürmesi için elimden geldiğince teşvik etmeye çalışıyorum.
Ama tabi kendi kendine yeme faslına daha var gibi.
Yemek konusunda bağımsızlaştıkça Ela da ben de daha mutlu olacağız eminim :)


Alt 2 dişten sonra şimdi hala beklemedeyiz.
Sürekli bir kaşınma hali var.
Bakalım ne zaman diğer dişlerimiz gelecek.
Biz bu iki dişle çok memnunuz gerçi.
Rende gibi kullanarak salatalık, havuç her şeyi yiyoruz :)
Bulduğumuz ipleri ise bu dişlere takmaya ve ipe asılmaya bayılıyoruz.
Bazen tutup çekecek dişlerini diye korkuyorum :)


Her gün babamızla skypetan görüşüyoruz.
Ela görüntüye çok anlam veremese de sese genelde tepki veriyor.
Eller ayaklar heyecanla oynamaya başlıyor.
Babası ise kızını çok çok özlüyor, resmen gün sayıyor.
Birkaç saatlik ayrılıklar bana iyi gelse de böyle uzun bir ayrılığı şu an düşünemiyorum.
Büyüdükçe birkaç günlük kaçamaklar yavaş yavaş yapmaya başlarız ama şimdilik emzirmeye devam ettiğimden daha benim minik yapışık ikizim kendisi :)


İnsan bir kere "anne" oldu mu "annelik" rolü hayatının o kadar büyük bir bölümünü kaplamaya başlıyor ki fark etmeden.
Ama elimden geldiğince hayattaki diğer rollerime, kendime zaman ayırmaya çalışıyorum.
Unutursam kendime hatırlatıyorum.
Önce anne mutlu olacak ki çocuğunu mutlu edebilsin ama di mi :)
Neyse Ankaraya dönünce şöyle bir kuaföre gideyim kendimi bakıma alayım, sonrasında biraz mağazalara bakınayım, bir dergi/kitap eşliğinde kahve içeyim, bir de üstüne Savaşla bir akşam bir yerde bir şeyler yiyip içelim ve musmutluuu bir anne olayım :)


Daldan dala oldu biraz ama kısa bir özet yaptım kendimce.
İyiki doğdun Elacıım, biriciğim.
Allah sana sağlıklı, sıhhatli, güzel bir ömür versin inşallah.
Birlikte neşeli, keyifli, sevgi dolu daha nice aylarımız, yıllarımız olsun minik kızım.

Birkaç da fotoğraf eklemek lazım . . .

Eskiden fotograf cekmek ne kıymetliydi.
Dijital fotoğraf yoktu.
Fotoğraf makinesiyle ölçe biçe fotoğraflar çeker, film bitince tab ettirmek için verir sonra da heyecanla beklerdik nasıl fotoğraflar çıkacağını.
Şimdiyse durum çok farklı. 
Tek bir anın onlarca fotoğrafını çekebiliyoruz. Beğendiklerimizi seçiyor, beğenmediklerimizi tek tuşla silebiliyoruz.
Ben memnunum açıkçası bu durumdan.
Dijital hayatı sevdim ben.
Artık her anı görüntüleme şansımız var, her şey fotoğraflarda anı olarak saklanabiliyor.
Fotoğrafların basılı olmaması ise kötü tarafı bence. 
Fotoğrafları hele bir de bilgisayarda düzenli bir şekilde arşivlemezsen elinde yüzlerce fotoğraf oluyor ne zaman nerede çekildiğini tam olarak bilmediğin.

Neyse, aslında amacım sadece birkaç fotoğraf yüklemek.
Telefonla çektiğimiz yüzlerce fotoğraftan sadece birkaçını seçip ekledim.
Biraz da rastgele seçtim kısıtlı zamanda. 
Birazdan Ela uyanınca ev gezmesine gidiyoruz.
Buradaki Türk kadınlar toplanıyoruz.
Bize iyi gezmeler, herkese de iyi haftalar!

Iğdırdan Tebrize araba yolculuğumuzda karşımızda beliren görkemli Ağrı Dağı manzarası

El Goli Parkı yakınlarında bir restoran

Ayni yerde bir aile fotosu, babanın bıyıklara dikkat

El Goli Parkı

Reyhan Restoran

Laleh Parktaki Sultan Restoran, kapandık anne-kız

Kandoovan gezimiz

Aynalı Daga Tebriz manzarası görmeye çıktık. Birileri de tam salatalık canavarı.
Veee annenin yoğun ısrarları sonucu babanın bıyıkları gitti :)

Barış!

Tebriz selfiesi

Ooooh mis Gibi. Simdi de ekmeğe yumulmuş birileri.

Anne-Kızın Tebriz halleri

İğdeli Park
Dedeyi ziyarete geldik

Dedenin makamına da kurulduk

1 Mayıs 2014 Perşembe

Tebrizden kocamaaan selamlaar

Anneannemize, dedemize kavuştuk.
12 gündür Tebrizdeyiz.
Babamızı Ankaraya geri yolcu ettik.
Bizim dönüşümüz herhalde 2-3 haftayı bulur.




Uçak yolculuğumuz oldukça sorunsuz geçti. Ela kuzusu benim kucağımda bir şeylerle oyalandı. İnmemize çok az kala keyfi biraz kaçtı, inince rahatladı.
Bir gece Iğdırda kaldık, sonrasındaysa Doğu Bayazıt üstünden Tebrize geçiş yaptık.
Iğdırı ben İç Anadolu illerine benzettim. Fazlaca görecek bir şey olmamasına rağmen sokaklarda rahatça gezebileceğin, cafelerde oturup bir şeyler içebileceğin bir ortam vardı.
Doğu Bayazıtta ise İshak Paşa Sarayını ziyaret ettik, ben çok beğendim.
Yolumuz üzerinde beliren Ağrı Dağını görmek ise gerçekten etkileyiciydi. Bütün görkemiyle birkaç kilometre boyunca bize eşlik eden büyük Ağrı ve küçük Ağrı bizi çok büyüledi.




Tebrizdeyse günlerimiz biraz gezmeyle biraz evde zaman geçirmeyle geçiyor.
Çocukla oteldense evde olmak çok daha rahat sanki.
Biz gelmeden Elanın park yatağı, araba koltuğu kargoyla geldi. Bizim küçük prenses gelmeden ortam ona uygun hale getirildi yani :)
Cuma günü Nahçivana gideceğiz günübirlik.
Dönüşümüzü ise Van üzerinden yapmayı planlıyoruz.
Buralara kadar gelmişken birkaç yer görmek lazım.
Gerçi İranın güzel şehirlerinden Tahran, İsrafan, Şiraz gibi şehirler Tebrize oldukça uzak.
Babamın izni olmadığından, Elayla da hareket kabiliyetimiz kısıtlı olduğundan oraları şu an için görme şansımız yok gibi.
Burada çektiğimiz fotoğraflardan yüklemeye çalıştım ama olmadı. Daha sonra tekrar denerim artık.
Yazmışken hemen yükleyeyim bari, malum güncelleme sıklığım çok azaldı :)





12 Nisan 2014 Cumartesi

Tebriz yolculuğumuza az kaldı

Haftaya cumartesi tebriz yolcusuyuz.
Ela kuzusunun ilk yolculuğu biraz uzak mesafe olacak.
Anneanne ve dedesi onu dört gözle bekliyor.
Tebrize direkt uçuş olmadığı için Iğdıra uçacağız. Babamlarla orada buluşup bir gece Iğdırda kalacağız. Sonra da ver elini karayoluyla Tebriz.
Doğuyu az da olsa görecek olmak heyecan verici.
Bu yaşıma kadar henüz oraları doğru dürüst görememiş olmak utanç verici.
Savaşla gezme rotalarımız içinde Doğu turu ve Karadeniz turu öncelikli ama tabi daha rahat gezebilmemiz için Ela kuzusunun biraz büyümesi lazım.

Bakalım ilk yolculuğumuz nasıl geçecek.
Heyecanla bekliyorum ;)

5 Nisan 2014 Cumartesi

Anılar hafızalarda ve fotoğraflarda saklı . . .

Yaslandın mı babaya güvendesin demektir!

Bahar geldi artık, dışarılar bizi bekliyor!

Bu bakışta hayat var!

Ayaklarım en sevdiğim oyuncaklarım

Araba seyahatlerimi bu koltukta yaptım şimdiye kadar.

ııımmm tam yemelik!

Bütün uykularım senin olsun bebeğim

Hınzır seni!

Sophieee, dişlerim çıkarken en iyi dostum
(Bu arada 6 ayda ilk iki dişimiz çıktı, yazalım da unutmayalım :))

Yatak sadece uyumak için değil oynamak içindir de :)

Ellerim ağzımdan neredeyse hiç çıkmıyor.
Çıkardığım tek zaman başka bir şey ağzıma sokmak için :)

Elma yedim ben :)

Doğuştan GS'li :)

Allahım o yanaklar aşağı sarkmış ya, fazla öpmekten mi acaba :)

Patlattım bi kahkaha!

Sponge bob sarı ben ondan sarı :)

Uzun bir aradan sonra . . .

Yine arayı çok açtım ya :( Bu sefer abarttım hatta neredeyse 2,5 ay olmuş yazmayalı. Sevgican senin de dediğin gibi Ela ileride bana kızacak, nerede aradaki bu kayıp aylar diyecek.
Bir türlü istediğim sıklıkta güncelleyemiyorum.
Neyse ama ara ara da olsa anıları buraya kaydetmek benim gibi balık hafızalı birisi için çok faydalı. Yoksa kızıma anlatacağım anılar eksile eksile yıllar içinde çok azalacak.
Azimliyim bundan sonra kısa da olsa daha sık bir şeyler yazacağım.

Ela kuzusu tamı tamına 7 aylık oldu ;)
Benim 30 olduğum gün kızım 6 aylık olmuştu. Bugünse kendisi 7. ayına bastı.

Bu dönemleri o kadar tatlıki.

6. ayda baya baya oturmaya başlamıştı fındık. Hafif destekle oturuyor önüne de oyuncakları koyduğumuzda tatlı tatlı oynuyordu. Şimdiyse bildiğin poposunun üstünde bir ileri bir geri yaparak ilerlemeye çalışıyor, kimi zaman da cidden başarılı oluyor ve birkaç adım ilerliyor. Oturduğu yerde poposunun üstünde yaylanmaya bayılıyor zaten. Yüzünde hınzır bir gülüşle yaylanıp duruyor.

Ayaklar ağıza ulaşalı epeyce oluyor. Pek seviyor ayaklarını tutmayı, arada bir de tadına bakmayı. Bayılıyorum o yumuk yumuk ellere ayaklara. Bolca öpüyorum kokluyorum anılarıma kaydetmeye çalışıyorum minik ellerini ayaklarını.
Kahkahası da pek şirin ve bol bugünlerde.
Ne zaman neye güleceği hiç belli olmuyor. Bir lafa, söyleme şekline ya da harekete tatlı mı tatlı bir kahkaha patlatıyor. Onun o gülüşüyle bir anda benim de keyfim yerine geliyor, karşılıklı gülüşüyoruz kızımla.

Birlikte zaman geçirebildiğimiz günlerdeyiz artık.
Eskiden sanki daha çok ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti her şey.
Şimdiyse bildiğin karşılıklı bakışıyoruz, konuşuyoruz, kikirdiyoruz, gülüyoruz, etrafı inceliyoruz, boğuşuyoruz, sarılıyoruz, öpüşüyoruz, oyunlar oynuyoruz.
Artık resmen ailemizin bir bireyi olduğunu çok daha derinden hissediyoruz.
Hayatımızda yeri o kadar büyük, değerli ve doldurulamazki.

Yeni evimize de taşındık bu arada.
Mekan değişikliği pek iyi geldi.
Burada dışarı çıkmamız çok daha rahat oluyor. Etraftaki parklara gidiyoruz, yürüyüş yapıyoruz.
Geçen gün ilk defa kaydırağa ve salıncağa bindirdim fındığı. Daha henüz tam keyfine varmıyor tabi ama yakındır parktan çıkmak istemeyeceği zamanlar.

Bu aralar akşamları film seyretmek en büyük keyiflerimizden.
Elayı yatırdıktan sonra Savaşla kuruluyoruz koltuğa, birkaç da abur cuburla (genelde çekirdek oluyor bu!) film izlemeye dalıyoruz.
Çocuklu hayatta kendinle başbaşa kalabileceğin zamanlar yaratmak çok daha önemli oluyor. Sadece anne/ebeveyn olmadığını hatırlamak gerekiyor bazen.
Farklı şeylerle uğraştığında tekrar daha büyük bir hevesle dönüyorsun çocuğuna bence.
Saatler, günlerce sadece onu düşündüğünde ister istemez bunalıyorsun.
O yüzden her şeyde olduğu gibi bunda da bir denegeyi bulmaya çalışmak gerekiyor.

Şimdilik bu kadar. Fena değil ha :)
Ela kuzusu uyurken birkaç da ev işi yapayım bari. Yarın sabah kahvaltısına misafirlerimiz var. Evi biraz toparlayayım.
Biraz da fotoğraf yükledim mi açığı az da olsa kapatmış sayılırım :)
Hadi sağlıcakla kalın!
İyi haftasonları olsun herkese!

28 Ocak 2014 Salı

Kızıma hitaben


 



Fındık kızım 5 aylık olmana sayılı günler kaldı.
Sen artık etrafına karşı çok ilgilisin.
Gözlerin sürekli etrafı süzüyor.
Hele bir de yeni bir yere girdiysek kafanı bir o tarafa bir bu tarafa çeviriyorsun sanki her şeyi aynı anda görmek ister gibi.
Ellerini artık daha ustaca kullanıyorsun. İlgini çeken şeyleri tutmaya çalışıyorsun, genelde tutuyorsun da.
Tabiki her şeyi ağzına götürüyorsun :) Miden bulansa da ellerin sürekli ağzında cukcuk emiyorsun. Kendi ellerin yetmiyor bazen bizim ellerimizi de çekiştirip ağzına sokmaya çalışıyorsun.
Tatlı mı tatlı kahkaha atıyorsun. Sana kahkaha attırabilmek için binbir takla atıyorum ;) Çok sevimli oluyorsun napiyim ;)
Artık seni koltuğa değil yere bir battaniyenin üzerine yatırıyoruz. Baya baya dönmeye başladın. Altta kalan kolunu bile kurtarıyorsun sayılır. Kurtaramazsan bir süre sonra homurdanmaya başlıyorsun, biz de imdadına yetişiyoruz :)
Yüz ifadeleri hala çok ilgini çekiyor. Gözünün içine bakıp sesler çıkarmamız, mimikler yapmamız hoşuna gidiyor. Hayvan sesleri çıkarmada baya ustalaştım ;)
Tanıdığın kişi sayısı artmaya başladı. Anneannen, babaannen, deden, halan, teyzen seninle keyifle zaman geçiriyor. E annen de böylece az biraz başka şeylerle ilgilenebiliyor ;)
Bugünlerde sanki açık havayı daha çok seviyorsun kapalı alanlara nazaran. Güneş çıktı mı kendimizi dışarı atıyoruz. Ah böyle zamanlarda yurtdışında yaşıyor olmayı öyle çok diliyorumki. Bebek arabasıyla kaldırımlarda yürümek o kadar zorki bizim ülkemizde. Yeşil alan bulmak ise neredeyse imkansız :(
Bazen sakin ortamları tercih ediyorsun bazense kalabalıktan hoşlanıyorsun.
Aslında artık - ya da en başından beri - sen de tercihleri olan bir bireysin. Nasılki bizim her günümüz, gecemiz aynı değil senin de aynı olmuyor. Bunu bilip ona göre hareket etmeye çalışmak, günü beraber yaşayıp şekillendirmek gerekiyor.
Baban seni severken kendinden geçiyor. Bolca öpüp kokluyor, arada da mıncırıyor seni. Senin de pek hoşuna gidiyor.
Ben de en çok ensenden öpüp öpüp o mis kokunu içime çekmeye bayılıyorum.
En keyifli olduğun zamanlar sabah uykunu alıp da kalktığında. Bazen uyanıp da yatakta bıcır bıcır kendinle konuşurken buluyorum seni. Beni görünce de hemen gülümsüyorsun tatlı tatlı.
Akşamları uyku vaktine doğru uykum geldi naraları atmaya başlıyorsun. Kendince söyleniyorsun, bazen minik kedi yavrusu gibi sesler çıkarıyorsun. Sonunda da yaygarayı basıyorsun :)

Günbegün büyüyorsun be miniğim, her gün değişiyorsun.
Her şeyi sıfırdan yaşayarak öğreniyorsun. Aslında her şeyi yaşayarak sıfırdan birlikte öğreniyoruz demek daha doğru herhalde.
Bazen kendimi yorgun, beceriksiz, çaresiz hissettiğim zamanlar olsa da ben senin annen olmayı çok sevdim be minik kuzum.
Sen bizim hayatımızın en güzel yerine geldin kondun minik kelebeğimiz.
Sen bu hayatın bize verdiği en güzel armağansın.
Birlikte nice nice aylara, yıllara . . .
Seni seviyoruz . . .