31 Mart 2013 Pazar

Dekorasyon merakım


Her ay Savaş'la pazarlık konularımızdan biri kaç tane ev dekorasyon dergisi alabileceğim! Haklı, evde artık yer yok. Ama napayim, zevk alıyorum dergilerin içerisinde gizlenmiş stilleri, renkleri, dokuları gördükçe, değişik ülkelerden ya da Tükiye'nin değişik yerlerinden ev örneklerine, mimar zevklerine baktıkça. 



Çok isterdim bu işi meslek olarak yapabilmeyi. Hatta Londra'da master yaptığım sırada böyle bir eğitim alabilir miyim diye gitmeden önce kısa bir dönem araştırmıştım bile. Kurslar tam zamanlı son derece ciddi meslek edindirme kursları olunca, benim de master tek başına zaten bütün zamanımı, enerjimi alınca kısa dönemli bir heves olarak kaldı sadece. Hiçbir şey için geç değil derler ya, bazen de geç oluyor. Kabul etmek istemesek de. 
Belki de sadece kendim için, kendi zevkim için dekorasyonla ilgilendiğimden ilgim hiç geçmiyor. Kendi evimi dekore etmek bana büyük bir keyif veriyor. Zaten dekore ettim bitti diye bir şey olmuyor bence, içinde yaşandıkça evin ruhu oturuyor, yaşanılan evlerin bir hikayesi oluyor. Derli toplu ellenmemiş evler yerine, sehpada duran bir bardağın, kanepede altına girip sıcacık film izlemek için bekleyen bir battaniyenin, bir köşede okunmayı bekleyen bir derginin-kitabın olduğu evler hep daha sıcak oluyor.

Bir de bazen böyle güzel fırsatlar çıkıyor, eve gelecek yeni bir bireye hevesle hazırlanan bir oda gibi mesela :) 

30 Mart 2013 Cumartesi

Acaba...??

Nasıl bir his olduğunu bilmiyorum. Bir şeyler okudum bununla ilgili ama yine de bu o mu bilmiyorum, tam emin olamıyorum.

18. haftayı bitiriyoruz, 19. haftaya doğru yol alıyoruz. Bebeğin anne karnındaki hareketlerini ilk hissetmek için verilen aralık çok geniş: 16. hafta ile 28. hafta arasında bir zaman. Ben de dünden beri içimde bir şeyler hissediyorum. "Bir şeyler" dememin nedeni nasıl tanımlayacağımı bilmediğimden. Sanki karın gurultusu öncesi gibi :) Tamam, pek hoş bir tanım olmadı! Bir de şöyle deneyeyim, sanki karnımda su varmış da - ki var - o su hareketleniyormuş gibi. Biraz karında heyecanlanınca yaşanan kelebeklenmeye de benziyor gerçekten. Sanki kızım artık ben de buradayım der gibi :) Bakalım devamı gelecek mi... Jaso, Sino nasıl bir histi sizinkisi, böyle bir şey mi, yoksa daha belirgin mi? Daha da belirginleşince yine paylaşırım ;)

Bugün hava çok çok güzeldi. Ben de evde oturmaktan çok çok bunalmıştım. Dışarıda böyle güzel bir hava varken bir gün daha evde otursam bunalıma girebilirdim. Durum böyle iken ablam kıyamadı kardeşine ve yeğenlerimle birlikte soluğu Kuğulu Parkta aldık. Ben bulduğum güzel bir banka yerleştim 2 saat boyunca hiç kalkmamacasına! Bıdık yeğenlerimin etrafta oynamasını izledim büyük bir zevkle. Göbişimi verdim güneşe kızımla güzel havanın tadını çıkardım, bahara çok içten bir hoşgeldin dedim. Hoşgeldin en sevdiğim mevsim... :)

29 Mart 2013 Cuma

Bebek Odası



Yavaş yavaş bebek odalarına bakmaya başladım. Bir süre tuttum kendimi...Biraz zaman geçsin, bu kadar çabuk bu işleri düşünmeye başlamayayım diye. Benim gibi dekorasyonla ilgilenmeyi çok seven birisi için oldukça zor bir iş başardım aslında :) 

Sanırım kafamda resimdekiler gibi bir oda dekorasyonu var. Duvarlar biraz koyu bir tonda boyanmış (renk gri tonu ya da daha farklı bir ton olabilir), üzerinde de büyük bir duvar yapıştırması (tercihen baharı yani yeniliği ve yeni bir dönemi simgeleyen bir ağaç resmi) olan bir bebek odası. Bebek eşyalarının olabildiğine düz ve doğal renklerde olmasını tercih ediyorum. Fazla süslü püslü odalar bu aşamada çok cezbetmiyor beni. Gerçi, bakalım gezmeye başladıkça fikrim ne yönde şekillenecek. Adım adım göreceğiz :)

28 Mart 2013 Perşembe

Sıkıldım, puzzle'ımı bitirdim

Ayağını uzatıp bütün gün evde oturmak çok sıkıcı yaw. Evde zaman geçirmekten sıkılan bir insan olmadım hiç. Ama hareketin kısıtlanmış halde evde yaptıklarından zevk almak gerçekten zor oluyor. Tamam tamam bu kadar kısa sürede şikayet etmek gerçekten şımarıklık belki, zaten maksimum da 10 gün içerisinde kurtuluyorken. Ama ne yapayim, söküp atasım var ayağımdaki şu 'şeyi'!

Bu arada başladığım puzzle'ı bitirmiş oldum. Sevgican'a duyurulur, puzzle'ın teslime hazır halde sayılır :) 


Ayrıca, Stephen Hawking'le ilgili bir türlü başlayamadığım kitaba da başlamış oldum. 

Dün akşam da Savaş nöbetçiydi, kızlar gecesi yaptık. Lemişle ipek abla geldi. Bana yemekler yaptılar, sufleyle beslediler :) ben de öööyle ayağımı uzatıp yattım walla!

27 Mart 2013 Çarşamba

Çok az kaldıııı... :)


Annem ve babamın gelmesine çok az kaldı :) 12 Nisan'da Ankaradalar. Temelli değil tabiki, sadece tatil için. Olsun, bu bile güzel. Geldikleri hafta ben de işten izin alıp onlarla doyasıya vakit geçirmeyi düşünüyorum.

Birbirimizi çok özledik, bu sefer belki diğer zamanlardan da çok. Hayatımda çok önemli değişiklikler var ve ben bunları skype haricinde yüzyüze annemle-babamla paylaşmak istiyorum.

Kızlar (annem, ablam, ben) oturalım şöyle kaynatalım biraz fena mı :)

Hamilelik anılarından başlayalım, güzelliklerini-zorluklarını paylaşalım, hayallere dalalım...Annem kız çocuğun iyi ve kötü taraflarını anlatsın biraz, o günleri hatırlayalım.

Arada ablamla kendimizi savunalım, ergenlikte anneme-babama yaptığımız türlü türlü eziyete, tafraya, kızgınlığa karşı. Tabi içten içe aslında annemin ne kadar da haklı olduğunu kabul ederek!

Pamuk babamın bize karşı her zaman ne kadar da anlayışlı, yumuşak olduğunu, sesini yükseltmesinin iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olduğunu anımsayalım.

Annem de "babalarının kızları işte" desin biraz da kendini savunarak. Ama bir yandan da, o da içten içe her kızın en iyi dostunun, sırdaşının, zor anlarının kurtarıcısının annesi olduğunu bilmenin güvenini hissetsin.

Bütün bu konuşmalar boyunca ablamla ikimiz de kızlarımızı düşünelim, onlarla ilgili çıkarımlar yapalım. Gelecekle ilgili heyecanlanalım, daha da umutlanalım.

Bir yandan da nasıl zaman bu kadar çabuk geçti, ne zaman bu kadar büyüdük biz diye düşünelim...

Sahi ne zaman büyüdüm ben bu kadar, kendi bebeğimi kucağıma alacağım günlerin sayılı olacağı kadar?

26 Mart 2013 Salı

Nazara inanır mısınız?


Nazar boncuklarını hep çok sevdim. Evde, işyerinde, bazı takılarımda nazar boncuğunu kullanmak oldum olası hoşuma gitmiştir. Bunun nedeni beni nazardan koruduğunu düşünmem mi? Sanmıyorum. Böyle şeylere fazlaca inanmam aslında, ya da daha doğrusu kafa yormam. Burçlara, fala da aynı şekilde. Mesela kahve falı hoş arkadaş muhabbeti oluştursa da, anlatılanlar oradan kalktığımız an aklımdan çıkmış olur bile.

Nazar ne zaman olur, kim kime nazar değdirir, neden değdirir, nazardan nasıl korunulur hiiiç bilmem. Eminim googlelasam bir çok kafa yoran vardır bu mevzulara! Böyle şeylere takılmak sanki aksine o olayları kendine çekmek gibi geliyor bana.

Ama şu son günlerde başımıza iki olay geldi ki nazar lafını pek duyar oldum. Önce lavabomuz orta yerinden çatladı, hatta koca bi parça koptu (kendi kendine gerçekleşmedi tabi, bizim döktüğümüz lavabo aç ve sıcak suyun eseriydi). Sonrasında birkaç gün sonra ben merdiveni görmediğimden bileğim burkuldu, iyileşmenin çabuk olması için de doktor tarafından atele alındı. İşte size iki güzel nazar çıkması örneği! Bu olaylara genelde etrafımda nazar çıktı yorumları yapıldı. Hatta annem daha da ileri gidip "bir bardak falan atın çöpe de nazar çıkması üçlenmiş olsun da sizden uzak olsun" yorumu bile yaptı :) Canım annecim kıyamıyor tabi bana :)

Neyse varsa nazar diye bir şey çıkmış gitmiş olsun inşallah, herkesten de uzak olsun.

Sevgilerle...

 

25 Mart 2013 Pazartesi

Beslenme Düzenim


Hamilelikle birlikte yediğime içtiğime dikkat eder oldum. Kendime sıkıntı verecek boyutta değil tabi ama eskisine göre çok daha itinalı bir şekilde gün içinde beslenmemi belirliyorum. Her gün yediğim/içtiğim listenin başındaki ilk üç şöyle:

  • Süt ve süt ürünleri: Her sabah peynirli sandviçle güne başlıyorum. Bu da kocamın bana bir kıyağı aslında; her sabah üşenmeden itinayla bana bir beslenme çantası hazırlıyor! Bu evlendiğimizden beri ritüelimiz :) Evlenmeden önce babam hazırlardı, şimdi kocam, şanslı mıyım neyim :) Beslenme çantamın içinde sabah kahvaltım ve ara öğünlerim oluyor. Bu çantada bir de küçük sütüm var. Aslında sabah sabah süt içmek hiç adetim olmamasına rağmen marketten aldığım küçük sütlere bayıldım, miktar olarak ideal, görüntü olarak da çok şirinler. Ara öğün olarak bir de küçük meyveli yoğurt yiyorum. Böylece sabahtan sütümü, peynirimi, meyveli yoğurdumu yedikten sonra öğle ya da akşam yemeğinde bir de yoğurt ya da ayran yedim/içtim mi değmeyin keyfime :) hele hele bu aralar bir de akşamları yatmadan bir bardak süt içmeye özen göstermeye çalışıyorum ki bu kadar süt ürünü tüketimi benim için gerçekten bir başarı!
  • Su: Günlük su tüketimimi de belirli bir seviyede tutmaya çalışıyorum. İş yerinde her gün kesin 1,5 lt su içiyorum. Bunun haricinde öğle yemeğinde ve akşamları da içtiğim birkaç bardakla sanıyorum en az 2 lt'ye tamamlıyorum.
  • Kuruyemiş ve meyve: Fındık, ceviz, badem, incir, kuru kayısı, kuru erik, yaban mersini genelde her gün ara öğünlerimi oluşturuyor. Her seferinde hepsi değil ama bunlardan birkaçı genelde oluyor. Her gün birkaç meyve yiyorum, ki genellikle muz, elma, mandalina, portakal, greyfurtdan birkaçı oluyor bu meyveler.
Bunların dışında tabiki de ana öğünlerde de karbonhidrat, protein, vitamin, mineral alımımı dengeli bir şekilde sağlayacak öğünler yemeye çalışıyorum. Her gün etimi (genellikle kırmızı et, arada da balık), sebzemi (zeytinyağlı ya da salata) yiyorum, yanında bulgur pilavı, ya da normal pilav veya makarna tüketiyorum. Bazı günler daha başarılı oluyorum, bazı günlerse dengeli dağılımı sağlamada o kadar başarılı olamıyorum.

Bu süreçte, fark etmeden de olsa, her öğün kafanda karbonhidrat, protein, vitamin, mineral alımı dağılımı yapmaya başlıyorsun zaten bir yerden sonra. Aldıklarını alamadıklarını tartıp, bir sonraki öğün ona göre yemeye özen gösteriyorsun. Bu belki kimi insanlar için bir yaşam biçimi ama ne yalan söyleyeyim önceden ben fazlaca düşünmezdim bunları. Sağlıksız beslenmezdim ama çok dengeli beslendiğimi de düşünmüyorum. Bu dönemin bana diğer bir kazancı da bu olur belki :)

Öyle ya da böyle günler geçip gidiyor zaten. Sonuçta yasaklı listeden (sigara, alkol, pişmemiş et/süt ürünleri vs.) bir şekilde uzak durduktan sonra her gün yediğin bir fazla ya da bir eksik besinin o kadar da çok etkisi olmuyor! Fazla abartmamak lazım yani. Bence bu süreçte esas önemli olan olabildiğince rahat olman ve keyfinin yerinde olması.

Sevgilerle...

23 Mart 2013 Cumartesi

Türk kahvesine özlem...

Türk kahvesine düşkünlüğüm aslında fark etmeden ne kadar da artmış; içme sıklığımı azaltınca anladım. Önceden genellikle her gün sabah ya da öğlen bir kahve içerken şimdi en fazla iki ya da üç günde bir içmeye çalışıyorum. Her şeyin kıymeti bırakman gerektiğinde anlaşılıyor. Ya da her şey bırakman gerektiğinde daha bir kıymetli oluyor!

Benim için bir ritüel ve keyif alma aracı haline gelmiş meğer türk kahvesi. İşe ara verip biraz uzaklaşmak, arkadaşlarla muhabbeti daha da koyulaştırmak, ablamla bıdıklar oyuna dalmışken iki dedikodu yapmak, pazar kahvaltısının üstüne keyif yapmak, evde keyif yaparken kitap-derginin yanında yudum yudum içmek için hep bir araç olmuş türk kahvesi. 

Cezvesiyle, fincanıyla, pişirme şekliyle, telvesiyle, yanında gelen suyuyla-lokumuyla iyiki var türk kahvesi! 

22 Mart 2013 Cuma

Hamile yogası 

Hamile yogasına başlayalı çok olmadı. Gerçi  zaten hamilelikte üçüncü ayını tamamlamadan yogaya başlayamıyorsun. Ben de üçüncü ayımı tamamladıktan iki hafta sonra, yani 14. haftamda başlamış oldum. Dolayısıyla aslında çok da gecikmiş sayılmam. Yogaya başlayarak doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Haftada iki saat de olsa vücudumu esnetmek, kendime ve bebeğime odaklanmak gerçekten iyi geliyor. Baktığımda, haftanın geri kalan günleri o kadar günlük koşturma içerisinde geçiyor ki fark etmeden de olsa hamilelikten uzaklaşıyorsun. Bu aslında bence olumlu bir şey. Fazla sıkıntının olmadığının bir göstergesi olduğu gibi, kendini gereksiz yere fazla dinleyip hüsnü kuruntu yapmadığının da bir işareti bence. Sonuçta hamilelikte de çocuklu hayatta da normal akış bir şekilde devam etmeli.

Yine de, haftada en az bir gün sadece kendimi, bebeğimi ve hamileliğimi düşünmenin bana iyi geldiğini hissediyorum. Gün içinde bebeğimi düşündüğüm anlarda fark ediyorum ki aslında sadece bebek değil bebekle ilgili her şey geliyor aklıma (bebek kıyafetleri, bebek odası, ikili test, üçlü test vs.). Oysaki, etraftaki bütün uyaranlardan uzak, sadece süreci düşünecek zaman ayırmak gerekiyor bazen. En azından benim için öyle; bu, bana olumlu etki yapıyor. O yüzden de doktorumun izin verdiği ölçüde devam edebilmeyi umut ediyorum. Tabi burada önemli bir nokta da, üşengeçlik yapmamam gerekiyor! Bazen kendime güvenemiyorum :)

Hamile yogasının faydaları özetle bence şöyle: Yoga süresince yapılan asanalar, derin gevşeme ve nefes hareketleri fiziksel olarak olduğu kadar ruhsal olarak da bir gevşeme ve rahatlama sağlıyor. Yoga sayesinde doğru duruş pozisyonunu öğrenmek, hamilelik dolayısıyla özellikle ilerleyen aylarda değişen vücut ağırlık merkezinin, vücudun belirli bölgelerine fazla baskı yapmasını önlüyor. Doğru duruş için sırtı olabildiğince düzleştirmek gerekiyor; bu da, büyüyen karın her ne kadar bel oyuntusu yaratmak için çabalasa da aksi bir güçle o oyuntuyu azaltmaya çalışmak anlamına geliyor. Yine doğru duruş için ayaklar oldukça önemli oluyor; ayaklar düz bir şekilde, biraz aralık halde öne doğru bakar pozisyonda durmak gerekiyor. Herhangi bir ayağa fazla yük gelmemesine çabalamak, yükün her iki ayağın tabana temas eden her noktasına eşit olarak dağılmasını sağlamak gerekiyor. Hamileler için diğer önemli hareketler bilek egzersizleri ve kalça hareketleri oluyor. Bu hareketleri aslında haftada bir defadan fazla yapmak faydayı artırıyor da ben henüz bunu başarabildiğimi söyleyemeyeceğim! Yoga seansının en sevdiğim anı ise sonunda yapılan derin gevşeme bölümü, ki bu bölümde aslında 10 dakika boyunca yatıp müzik ve birtakım rahatlama komutlarıyla bir nevi dinlenmen sağlanıyor. Bu şekilde yapılan dinlenmenin yaklaşık 3-4 saatlik bir uykuya denk geldiği söyleniyor. Benim gibi ruhunda birazcık tembellik ve aylaklık olan birisi için bu bölümün ve genel olarak da yoganın tam birebir olduğunu söyleyebilirim :)

Fotoğrafsa, bu yıl Savaş'ın doğum gününde onun için yaptırdığım sürpriz pastanın resmi. Gerçekten çok beğendiğim bir pastaydı, hatta bugüne kadar gördüğüm en güzel doğum günü pastalarından biriydi diyebilirim. Özel siparişti. Tabi bizim için anlamı da farklıydı çünkü üzerinde bir baba baykuş, bir anne baykuş, bir de yumurtacık vardı :)

Sevgilerle...

21 Mart 2013 Perşembe

İlk heyecanın üstüne birkaç ufak not...

Bir rüyanın içinde gibiydim. Tatlı bir rüya.

Doktor randevumuzdan beri ise her şey sanki biraz daha gerçek. Rüyadan daha da tatlı bir gerçeklik.

Yaklaşık 5 ay sonra kızımıza kavuşacağız ve hayatımız bir anda değişecek. Evimizin içerisinde bir minik kız çocuğu olacak.

Evin kokusu bebek kokusu olacak. O mis gibi kokan bebek kokusu.

Evin her yeri bebek eşyalarıyla dolu olacak. Minik minik eşyacıklar.

Evde acemi bir anne-baba olacağız. Zaman zaman ne yapacağını bilemeyen, eli ayağına dolaşan, elinden geleni yapabilmek için var gücüyle çabalayan ve kalbinde bu kadar büyük bir sevginin var olduğundan o zamana kadar habersiz olan bir anne-baba.

Minik yüzüne bakacağız; hangimize benzediğini bulmaya çalışacağız.

Saatlerce uyutmaya uğraşacağız. Uyuduğu zaman da gidip gidip kontrol edeceğiz, içten içe özleyeceğiz.  

Günün çoğu kısmı emzirmekle geçecek. Anneliğin hem en zor hem de en anlamlı anlarını o zamanlarda yaşayacağım.

Altını değiştirirken minik bedenine büyük bir şefkatle yaklaşacağız, dayanamayıp vücudunun diğer yerlerine göre daha şişkin olan göbişini öpeceğiz.

Çok zorlanacağız ama dünyadaki en büyük mutluluğu, en büyük sevgiyi kızımızla birlikte tadacağız.

Bir yerden sonra da anne-babalığı öğrenip, kızımızla birbirimize alışıp, biraz biraz da beceri kazanmaya başlayıp, ilk günlerdeki acemiliği üstümüzden atacağız. Kendimizle gurur duyacağız. Kızımızla gurur duyacağız.

O günleri düşünmek şimdiden karnımın içinde kelebekler dolaşmasına sebep oluyor. Minik kızım da bu kelebekleri, bu heyecanımı hissediyor mudur acaba?

19 Mart 2013 Salı


It's a ... ? :)



Bugün büyük gündü. Hemen başlıkta paylaşıp heyecanı bölmek istemedim :) 16. haftada, yani bir önceki buluşmamızdan tam 1 ay sonra, bebeğimizi yeniden gördük :) Hem de aslında bizim için çok özel bir günde; çıkmaya başlamamızın 9. yılını doldurduğumuz günde...:) Bebiş çok hareketliydi, ben hissedemesem de içeride sürekli oynuyordu! Hareketli deyince akla erkek çocuk geliyor, ama bizim hareketli bebeğimiz bir kızdı!

Evet yani, it's a girl :)

Tatlı kızımız bizim :) Özellikle Savaş'ın ne kadar sevindiğini görünce aslında içten içe her erkeğin gönlünde bir kız  çocuğu yattığını düşünmeden edemedim. "Babişkosunun tatlı kızı" olacak sanırım :) Gerçi böyle bir ayrım yapmak çok da gerçekçi değil bence, çünkü aslında bebeğimizin sağlıklı olduğunu öğrenmek gerçekten uzun dönemli sevinci sağlayan. Yoksa kızın da erkeğin de tadı kesinlikle apayrı, ikisi de anne-babayı aynı ölçüde sevindirir eminim ki.

Dolayısıyla en büyük mutluluk; bebeğimiz sağlıklı, her şey yolunda! Tek tek organlarının hepsi bizzat doktor tarafından incelenip itinayla bize izah edildi :) Doktorumuzdan da oldukça memnunuz, son derece güven veren birisi. Bir sonraki randevumuz ise 1 ay sonra 18 Nisan'da. Bakalım o zamana kadar karnım ne kadar büyüyecek, ne kadar kilocuklar alınacak! :)

Sevgilerle... 

 

18 Mart 2013 Pazartesi

1 kala...

İşten geldim. Biraz dinlenip akşam yemeği faslına başlayacağım. Yine Savaş'ı bekleyebildiğim günler geldi sanırım. İlk üç ay garip bir mide kazınması hissettiğimden Savaş gelmeden kesin yemiş oluyordum. Beklemek hoşuma gidiyor ama, günde birlikte en azından  bir öğün yiyebilmek gerekli diye düşünüyorum. Aslında Savaş'ı beklerken yemek yapabilmem için fazlaca da zamanım oluyor, o açıdan şanslıyım. Savaş gelene kadar kuru biber-patlıcan dolması yapabilmişliğim bile var! Bugünse dünkü alışverişte aldığım enginarı yapacağım- yanına da Necla annemden gelen etli nohut yemeği :) Normalde sebzeyi ve balığı çok seven bir insan olmama rağmen bu süreçte bunları o kadar da iştahla yediğimi söyleyemeyeceğim. Galiba son 3 aydır yediğim ilk enginar olacak! Neyse ama, yavaş yavaş eski günlere döndüğümü hissediyorum, mutluyum :)

Randevumuz yarın akşam, yani kaldı son bir gün! Bugün de ortaokuldan çok yakın bir arkadaşım bebeğinin cinsiyetini öğrendi, kızmış :) Amerika'da olduğu için bütün kızlar (7 kişilik bir kız grubuyuz) whatsapp'tan takip ettik gelişmeleri adım adım! Çok keyifliydi. Sağlıkla bebeğini kucağına aldığı günleri görsün inşallah.

Sevgilerle...

17 Mart 2013 Pazar

Viyana Dönüşü

Bir haftalık Viyana gezimiz sona erdi ve her zaman olduğu gibi evimize bir hasretle döndük. Tatil ne kadar güzel geçmiş olursa olsun insanın evi gibisi yok bence. Eee boşuna "home sweet home" dememişler :) Viyana'yı pek sevdim ben, hem de son üç gün yüzümüze adeta çarpan soğuğuğuna rağmen. Ama gezdiğim yerlerin yazın daha da güzel olacağını düşünmeden de edemedim. Yıllar sonra belki bir yaz zamanı tekrar yolumuz düşer buralara, kim bilir.

Viyana gezisi benim için oldukça kompakttı - eğitim için gittiğimden gezmek için fazla vaktim yoktu. Bir tam, iki yarım gün ve akşamlara, Innere Stadt bölgesinde - ki burası şehrin merkezi oluyor ve aslında çoğu gezilecek yer bu bölgede - birkaç defa yapılan şehir turunun haricinde, daha detaylı olarak bir kilise (Stephansdom), bir saray (Schönbrunn), bir müze (Kunsthistorisches) ziyareti, Mozartın evine gezi (Mozarthaus), bir klasik müzik dinletisi (Vienna Walzer Concerts) ve bir bale gösterisi (Staatsoper) sığdırabildim. Eşim Savaş tabi ben eğitimdeyken benden çok daha fazla gezme imkanı buldu. Unutmadan, şehir rehberinde görüp de merak ettiğimiz için biraz yol kat edip gittiğimiz Hundertwasser Haus de oldukça şirindi bence. Ciddiyetin içinde bir anda renkli bir mola gibi. Dalgalı dış cepheli, parlak boyalı kiremitler ve seramiklerle süslü, insanların yaşadığı bir bina aslında burası. Bana Gaudi'nin eserlerini anımsattı. Gaudi'yi sevdiğimden belki burası da hoşuma gitti. E tabi bir de Viyana schnitzeli yemeden Viyana ziyaretimiz tam olmazdı herhalde (Figlmüller), gerçi fazlaca sevdiğimi söyleyemeyeceğim; yemesem aramam yani. Sachertorte diye bir tatlıları var ama, bu işte bence oldukça lezzetliydi. Yani uzun lafın kısası, Viyana bence görsel ve kültürel olarak oldukça doyurucu bir şehirdi, sevdim :) 

Veee iki gün sonra doktorla randevumuz var :) Çok heyecanlıyız. 16. hafta bitti ve bu sefer büyük ihtimalle cinsiyeti öğreneceğiz. Her ne kadar bebeğimizin cinsiyeti bizim için hiç fark etmiyorsa de, ki bunu gerçekten içimden gelerek söylüyorum, cinsiyetin belli olması bebeğimizin bir adım daha bize yakınlaşmasını sağlayacak sanki. Gerçi zaten her zaman yakınız, içimde bir parça o :) yerim ben onu dememe bile gerek yok, içimde zaten :) 

Viyana'da da çok uyumluyduk bebeğimle, galiba o da benim gibi gezmeyi sevecek :) Zaten bebek beklediğimizi öğrendiğimiz günün ertesi günü uçağa atlayıp haftasonu için Adana'ya gittiğimizde ona başka bir şans bırakmadık galiba! Şimdiden Savaş'la burada gördüklerimizi analiz edip, bebekle en rahat nasıl gezilir diye düşünmeye başladık bile :) İllaki şehir dışında gezmekten bahsetmiyorum gerçi, şehir içinde de rahat gezecek ekipmanlara sahip olmak anne babalar için büyük rahatlık bence (mesela, bebek arabalarında kış ayları için  geniş bir cebe benzeyen bir aparat var çocukları soğuktan korumak için, bence oldukça faydalı). Neyse, daha erken bunları düşünmek için :)

Fotoğraflar da Viyana'da bir oyuncakçının vitrininden. Özellikle tavşanlar gerçekten çok tatlı görünüyordu: yaratıcı bir vitrin tasarımı. Oldum olası oyuncakçıları sevmişimdir zaten. Bu arada, blogda paylaştığım fotoğrafların hepsinin kendi çektiğim fotoğraflar olmasını istiyorum, öyle de planlıyoum. Etraftan toplama güzel fotoğrafların kullandığı blogları çok da özgün bulmuyorum açıkçası. Göze hitap etse de ruha tam hitap etmiyor bence. Şimdilik i-phone fotoğraflarının üzerine camera + applicationını kullanarak çeşitli oynamalar yapıyorum. Ama tabiki nihai amacım güzel bir fotoğraf makinesi alarak doğru düzgün fotoğraflar paylaşmak. Zaten kısa vadede alınacaklar listemizde bir adet video kamera ve bir adet fotoğraf makinesi yer alıyor. Savaşın önceliği video kamera, benimki fotoğraf makinesi; bakalım hangimiz bir diğerini ikna edecek :)

Sevgilerle...

12 Mart 2013 Salı

Başlangıç... :)



Bir şeye başlamak hep zor gelir insana. Üzerinde çok düşünürsün ve bu yüzden bir türlü adım atamazsın. Daha başlamadan sonunu düşünürsün. Hiçbir son da tam olmuş gibi gelmez. Bir spor dalıyla uğraşacaksan illaki ileride küçük çaplı da olsa bir turnuva kazanmalısın, bir enstrüman çalacaksan bir konsere katılmalısın veya en basitinden yürüyüşe başlayacaksan her gün günde en az 1 saat yürümelisin gibi hissedersim Bu da fark etmeden de olsa durdurur insanı, planını ertelettirir insana. O yüzden iyisi mi düşenmeyi bırakıp sadece bir adım atmaktır. Devamı nasılsa gelecektir. Öyle ya da böyle...Gelmese de olmaz mı? Bence olur...Hiçbir şey zorlama olmamalı bu hayatta. Zorlama kalıplar için fazla zamanımız yok bence. Önemli olan keyif almak hayattan, o an her ne yapıyorsan.
İşte bu an da benim için düşünmeyi bıraktığım bir an, sadece keyif almaya baktığım. Tıpkı içinde bulunduğum dönemin tamamı gibi. Bebeğimi beklerken onun için bir günlük tutmaya karar verdim, yazmaya da başladım aslında. Ama devamını bir türlü getiremedim kalem-kağıtla. Teknolojiye en uzak olanlarımız bile - ki ben fazla anlamam - aslında ne kadar da içiçeyiz onunla. Çok da kötü bir şey değil bu bence. Bu sayede binlerce kilometre uzaktaki anneme ve babama ulaşma imkanım bile varken benden teknolojiyi kötülemem beklenemez herhalde.
Uzun lafın kısası, bu blog bebeğini bekleyen bir anne adayının hikayesi. Sadece hamilelikle ilgili değil ama. Günlük hayatta yaptıklarımla ilgili aslında. Beni beklerken annem napmış diye merak ederse bebeğim dönüp baksın diye kendi çapında bir anı bloğu. Bu başlangıcı yaptığım yer de Viyana'da bir otel odası!  Gün boyu katılınan dersler ve sonrasında yapılan kısa bir şehir turundan sonra eşimle otel odasına kendimizi atıp biraz keyif yapalım derken kendimi bloğuma bir giriş yazarken buldum! Resimdeki melek ise evimden, bana uğur getirmesi ve yaptığım bu başlangıcın devamının gelmesi dileğiyle.. :)