10 Nisan 2013 Çarşamba

Film İzleme Keyfi

Film izlemeyi Savaş da ben de çok severiz- arada bir filmlerin ortasında uyuklamam film izlemeyi sevmediğimden değil sadece film izlemenin keyfinin gözkapaklarıma yaptığı ağırlıktan! ;)
Ama nedense bu ara film izleme hızımız yavaşladı. Daha az sinemaya gider olduk, evde daha az DVD izler olduk.
Bu konuya bir el atmam gerekiyor sanırım.
Şöyle kötü bir huyum var ama (filmin ortasında uyuklamak dışında :)), filmi ne kadar seversem seveyim, üstünden 3-5 ay geçtikten sonra filme dair çoğu güzel ayrıntıyı unutmuş oluyorum :( Filmi genel hatlarıyla hatırlıyorum da, ayrıntıda gizli olan çoğu güzel noktayı unutmuş oluyorum.
Bu şu açıdan iyi, aynı filmi tekrar tekrar izlemekten sıkılmıyorum! Daha önce izleyip de sevdiğim filmlere denk geldiğimde orta yerinden de olsa bir parça izlemek keyifli oluyor.
Bu ara da daha önceden izleyip de yeniden TV'de denk geldiğim iki film oldu: Başka Dilde Aşk ve Julie & Julia. Tekrar keyifle izledim baştan sona olmasa da bir kısmını.



Başka Dilde Aşk'ta Mert Fırat ve Saadet Işıl Aksoy oynuyor. Saadet Işıl Aksoy'u severim ben. Onu ilk Number One Tv'deki sunuculuk yaptığı zamanlardan hatırlıyorum, değişik bir havası vardı hep. Film aslında oldukça basit bir kurguyla çekilmiş, fazlaca bir sanat filmi havası da yok. Ama bence bu basitlik filmin vermek istediği mesajı daha güzel iletiyor izleyiciye. Her şey çok doğal. Farklı bir yaşam tarzını çok güzel yansıtmış film, daha doğrusu aslında hiç de farklı olmadığını yansıtmış. Filmden bana ulaşan en temel his, engelli bir yaşamın sadece zorluklarla, acımayla geçen bir yaşam olduğunu düşünenlere inat, engeliyle yaşamayı öğrenmiş bir insanın da pekala normal bir hayat sürebileceği, aşk hayatlarının da pekala çok keyifli olabileceğiydi. Hatta bence engelli insanlar bazen kendini ispatlama çabasıyla bazen de etraflarından aldıkları destek ve motivasyonla içlerindeki potansiyeli çıkarmada diğerlerine göre çok daha başarılı olabiliyorlar. Filmde, her ne kadar ilişkilerinde zorluklar varmış gibi gözükse de, iki başrol karakter (erkek olan sağır-dilsiz) aslında birbirlerinin huylarını anlamaya, aynı ortamda yaşamayı öğrenmeye çalışıyorlar, aynen bütün ilişkilerde olduğu gibi. Durup düşünüyorsun, engelli yaşamını hep "acınası" bir yaşam olarak görme eğiliminin ne kadar yanlış olduğunu fark ediyorsun, aslında hepimiz aynıyız. Hayattaki her yaşam tarzının kendine göre bir dinamiği olduğunu görüyorsun. Engelli insanlar için hayatı daha da engelli hale getirenin aslında "bizler", bizim düşünce yapımız, yaklaşımlarımız olduğunu fark ediyorsun.
Filmde ayrıca, annelerin çocuklarını hangi yaşta olurlarsa olsunlar hayata hazırlamak için büyük bir çaba sarf ettiği; işyerlerinde, özellikle de daha az vasıflı olan işlerde çalışma koşullarının acımasızlığının iyice arttığı gibi yan konular da işlenmiş.
Bir de filmin benim üzerimdeki diğer bir etkisi de, geçen izlediğimde de bu sefer de, işaret dili öğrenme isteği oldu..




Julie & Julia'da en sevdiğim oyunculardan biri var, Meryl Streep. Baştan kalbimi kazandı zaten film. Bu film bana sıcacık geldi. Görüntüler, karakterler, yapılan yemekler ilgi çekiciydi. Hayatında boşluğa düştüğü bir dönemde, 365 günde hayranı olduğu bir kişinin (Julia) yemek kitabında yazan 500 küsür tarifi yapma hedefi koyan Julie'nin bu süreçte yaşadıklarını anlatan bir gerçek yaşam öyküsü. Bu linkte de o 365 günün günlüğünü tutmuş Julie (http://juliepowellbooks.com/blog). Aslında eğlenceli, yaratıcı bir fikir. Ben de kendime 365 günde her hafta bir yeni tarif deneme hedefi mi koysam acaba :) 
Her zaman birtakım küçük hedefler koymak insanı oyalıyor bence, insanın günlük rutinin biraz dışına çıkmasına, nefes almasına imkan veriyor. Bu hedefler; ailemle-çocuğumla daha çok vakit geçirmek, haftanın 2-3 günü spor yapmak, ayda en az 2 kitap okumak, yeni tarifler denemek, yılda bir değişik bir ülkeye gitmek, bahçeyle ilgilenmek, sebze yetiştirmekten tut da iş değiştirmek, şehir-ülke değiştirmek, çocuk sahibi olmaya karar vermek gibi çok geniş bir yelpazede olabiliyor. Kendine koyduğun hedeflerin iyisi kötüsü olmuyor bence, hayattan ne beklediğine, hayatının hangi döneminde olduğuna, hangi hedeflerin kişiye o dönemde iyi geldiğine bağlı olarak değişiyor sadece.

Sevgilerle...

2 yorum:

  1. tamam canım bizim sinemaya gitme vaktimiz gelmiş. kusura bakma...

    YanıtlaSil
  2. Hehe severim seni ben, yorumlar yazmaya da mı başladın :)) aferim sana ;)

    YanıtlaSil